Koşudan ötesi…
Koşunun yalnızca koşmaktan ibaret bir spor olmadığını, çeşitli açılardan bundan çok daha fazlası anlamına geldiğini fark ettiğimden beri koşulara katılıyorum. Bunların kimi salt keyif ve sosyallik için, kimi sınırlarımı görmek adına, kimi ise çok özel bir yarar uğruna oluyor. Bu yazımda, koşu maceramın başladığı yıldan bu yana katıldığım farklı koşuları sizler için değerlendiriyorum.
Koşulara hayatımda ilk defa McGill Üniversitesi’nden okul arkadaşım Youseff’in beni 2011 senesinde Avrasya Maratonu’na davet etmesiyle başladım. Şimdilerde İstanbul Maratonu olarak adlandırılan bu koşuya Faslı arkadaşım eşiyle katıldı. Çok keyifli geçen 15 km’lik ilk koşumu sıfır antrenman ile 1 saat 22 dakikada bitirdiğimi hatırlıyorum. Hatta ilk başta gaza gelip profesyonel atletlerle bir arada koşunca, ilk 8 km’yi 37 dakikada bitirdikten sonra nefesim kesilmişti. O koşudan çok büyük keyif almıştım ve sonrasında bunun devamının geleceğini biliyordum.
Katıldığım ilk koşu olan Avrasya Maraton’unda start verilmeden hemen önce çektirdiğim fotoğraf.
Avrasya Maratonu sonrasında Youssef ve eşi ile çektiğimiz hatıra fotoğrafı.
Daha sonra vaktim el verdiğince farklı zamanlarda farklı koşulara katıldım. Zaman zaman katıldığım koşularla ilgili yazılar yazdım. İşte bunlardan bazıları:
http://www.serhansuzer.com/tr/sporcunun-zeki-cevik-ve-ahlaklisi
http://www.serhansuzer.com/tr/bozcaada-maratonu-2013
Antreman yapmadan genelde keyif için katıldığım koşularla ilgili kısa değerlendirmeler paylaşmak istiyorum sizlerle:
En keyif aldığım koşu: Büyükada
11km’lik bir parkurda koşmak tam bir keyif. Adanın mistik havası, muhteşem boğaz ve İstanbul manzarası, eğlenceli katılımcılar ve Adalı dostlar, koşu sonrası harika bir kahvaltı veya sonrasında balık yemek. Bütün bunlar bu koşuyu benim için keyifli hale getiren etkenler. 2 kere katıldım. Elimde olsa her sene katılırım.
Katıldığım ilk Büyükada koşusundan önce çektirdiğim fotoğraf. Hayatımda 2 ay sakallı kaldığım tek döneme denk geliyor.
Büyükada koşusunda finiş çizgisini geçerken.
İkinci kez katıldığım Büyükada koşusundan sonra Adalı dostlarla çektirdiğimiz hatıra fotografı.
En zorlandığım koşu: Geyik Koşuları, Belgrad Ormanı
Katıldıktan sonra ‘Aman Yarabbi, ben de kendimi sporcu bilirdim’ hissine kapıldığım tek koşu. Komando eğitiminden öte. Yanlış anlamayın, İstanbul’daysam hafta bir kez genelde Belgrad Ormanı’na koşuya gidiyorum. Ancak ben 6 km’lik parkurda koşuyorum. Yani bildiğiniz düzgün bir yolu olan parkurda... Bu bahsettiğim koşu ise direkt ormanın içinde yapılıyor. Yol yok. Ağaçların arasında yamuk yumuk kurumuş çamurun üzerinde ve genelde yokuş yukarı olan bir koşu. Esasında koşu değil tırmanma demek lazım. İki kez ayağımı burkma tehlikesi atlattım. Koşularda normalde hiç durmazken bunda 3 kez durdum. Yokuş yukarı bir noktadan sonra hep yürümeye başlıyorsunuz. Bacağıma kramp girdi. Sonunda 14 km’lik yarışı tamamladım. Nasıl tamamladığımı bir ben bilirim, bir de Allah. Tek tesellim koşu için verdikleri ve tasarımını/rengini beğendiğim tişört. Tekrar katılır mıyım? Bu koşuyu yazın hava çok sıcakken yaptım. Sıcak da beni zorladı. Bir de kışını merak ediyorum. Herhalde katılırım diye düşünüyorum. Merakım bakalım beni yine nerelere götürecek?..
Geçenlerde katıldığım Geyik koşusunda ilk start verildiğinde çekilmiş bir fotoğraf.
Keyif almadığım koşu: Run İstanbul, Caddebostan
Bu koşuya her sene olması gerekenden çok fazla koşucu katılıyor. Bundan 2 sene önce ilk Run İstanbul koşusuna katılmadan önce on binlerce insanı etrafımda görünce aklımca bir taktik geliştirdim: 7 km’lik parkur nasıl olsa kısa ve çok fazla katılan var diye, bari yoğun grubu geride bırakıp kendime rahat bir koşu alanı yaratayım dedim ve yarışın ilk anından itibaren deparla başlayıp tempolu koştum. Bir yandan km tabelalarını takip ediyor bir yandan da kolumdaki kronometreye bakıyordum. En son 6 km’yi 23 dakikada koştuğumu gördükten hemen sonra bir sakatlık geçirdim ve yarışı bitiremedim. O son kilometreyi bitirememek bana dokunduğu için bir sene sonra yine katıldım. Bu sefer rahat ve kendimi kasmadan 7 km’yi bitirdim. Tabii yine aynı hissiyat içinde koştum. Alt alta üst üste koşmak hoşuma gitmiyor. Parkur düz ve rahat, Bağdat Caddesi de keyifli ama o kalabalıktan dolayı bir daha katılacağımı sanmıyorum.
En eğlenceli koşu: Color Sky 5k koşusu
Gerçekten çok eğlenceli. 5km’lik koşu tamamen eğlenmek ve sivil toplum kuruluşlarına katkıda bulunmak için organize edilmiş. Her kilometrede size farklı renklerden nişasta pudrası fırlatıyorlar, 5. Km’nin sonunda rengarenk olmuş bir şekilde koşuyu tamamlıyorsunuz. Sonra yetmiyor, müziğe kendinizi kaptırıp dans ederken birileri sizi boyamaya devam ediyor. Yarış sonrasında bir arkadaşımla metroyla eve geri dönerken (tabii rengarenk olduğumuz için hiçbir yere oturamadık), yolcuların bize bakışları hayli eğlenceliydi. Gelip benimle ‘selfie’ yapanlar, fotoğraf çektirenler bile oldu.
Color Sky 5k koşusunun sonrasında iliklerine kadar boyanmış Serhan.
En keyifli hafta sonunda en sıcak koşu: Bozcaada
Bozcaada’da bulunmak ayrı bir keyif. Adada bir cumartesi düzenlenen koşu çok zevkli. Müzikler, ada manzarası, renkli kişilikler, koşu sonrası denize girmek ve cumartesi gecesi eğlencesi… Bu koşuya katılmam için birçok güzel neden var.
Bozcaada koşusundan evvel arkadaşlarımızla ısınırken.
Koşu sonrası arkadaşım (spiker) Nevşin Mengü ve erkek kardeşiyle çektiğimiz hatıra fotoğrafı.
Bozcaada koşusu sonrası diğer koşucularla çektiğimiz eğlencelik fotoğraf.
Koşunun en iyi tarafı olan koşu sonrası denizde serinlerken.
Tabii bazı sıkıntılar da mevcut. Ada’ya ulaşım kolay değil. Koşu öğleden sonra 2’de başlıyor. Havanın oldukça sıcak ve nemli, parkurda da ciddi yokuşların olması insanı zorluyor. Dolayısıyla koşudan önceki Cuma akşamı rakı-balık yapmanızı tavsiye etmiyorum. Cumartesi akşamı ise tam bir fiesta!
En rahat koşu: Runtalya
Hem parkur kolay, dümdüz yolda 10 km koşuyorsunuz, hem Antalya’ya ulaşım rahat, hem de konaklama, düzgün restoran bulamama gibi sorunlarınız olmuyor. Antalya’ya koşuya gittiğimde İstanbul’a dinlenerek dönüyorum.
Start almadan hemen önce Runtalya.
Koşu sırasında bir arkadaşımın çekmiş olduğu fotoğraf.
Koşudan hemen sonra çekilmiş fotoğraf.
Koşudan sonra siyahi müzik grubu’yla çekmiş olduğumuz hatıra fotoğrafı.
Son katıldığım Runtalya’da koşudan sonra TEMA Vakfı’na gönüllü destek veren üniversite öğrencileriyle çekmiş olduğumuz fotoğraf.
Bundan sonra katılmayı düşündüğüm koşular: Gelibolu Koşusu, İznik Koşusu, Eskişehir Koşusu.
En anlamlı koşu:
13 Kasım’da katılacağım İstanbul koşusu benim için en anlamlı koşu olacak. Kurucu başkanı olduğum Tider’in (Temel İhtiyaç Derneği) Bağcılar’da kurmayı planladığı yeni Destek Market için koşacağım.
Detayları daha evvel http://www.serhansuzer.com/tr/adimgibibiliyorum-degistirebiliriz-cogalabiliriz link’inde paylaşmıştım. Davet ettiğim Mert Fırat ve Tider için koşacağını deklare eden 100’ün üzerinde gönüllü destekçimizle birlikte İstanbul Maratonu’na katılacağım. Şimdiden çok heyecanlıyım. Bu arada aklınızda bulunsun hep koşu diyoruz ama koşmak zorunda değilsiniz, yürüyebilirsiniz de. Önemli olan binlerce insanın temel ihtiyacını karşılayan ve meslek edindiren Derneği’mize destek vermek için orada bulunmak ve keyfini çıkarmak.
Kayıtlar için son haftaya giriyoruz, hala İstanbul Maratonu’na kaydınızı yapmadıysanız http://www.istanbulmarathon.org/ link’ine girin ve kaydınızı yapın.
İstanbul Maratonu’nda Tider Yönetim Kurulu da koşacak. Soldan sağa; Serkan Başöz, Aziz Akgül, Nigar Uçar, Alp Armutlu ve ben.
Adım gibi biliyorum, değiştirebiliriz, çoğalabiliriz…
#AdımGibiBiliyorum #adimadim #iyilikpesindekos
Etiket: sosyal sorumluluk
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...