McGill Üniversitesi’nin 200. Yılı kutlu olsun!
Bu sene hayatımda önemli bir yer teşkil eden Kosta Rika’nın 200. bağımsızlık yıldönümünün yanı sıra, mezunu olduğum McGill Üniversitesi’nin de 200. kuruluş yılını kutluyoruz. Kanada’nın en iyi üniversitelerinden biri olan ve her zaman her anlamda gurur duyduğum McGill Üniversitesi’nin 200. Yılı kutlu olsun!
Geçmişe baktığımda hayatımda önemli bir yeri olan McGill Üniversitesi’yle ilgili 5 yazı kaleme aldığımı görüyorum. Bu yazıları okumanızı tavsiye ederim. 200. Yıl anısına bunların linklerini ve içerik özetlerini aşağıda paylaşıyorum:
https://www.serhansuzer.com/tr/ufuk-acan-bir-deneyim-mcgill-yillarim
McGill Üniversitesi’ne giriş hikayemi ve üniversitenin bana neler kazandırdığını anlatıyorum. Sıkı takipçilerim hatırlarlar; McGill Üniversitesi’ne yaptığım başvuru önce reddedilmiş, benim Kanada’ya gidip başvuru ofisindeki görüşme sırasında yapılan bir hatayı yakalamam sonucunda kabul gelmişti. Bu ilginç yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
https://www.serhansuzer.com/tr/mcgill-unluleri-ve-yer-altindan-notlar
McGill Mezunlar Derneği’nin etkinliğini ve üniversiteden mezun olan ünlü kişilikleri kaleme aldım. Bir de Montreal hakkında yerel bilgiler ekledim. Kimler geçmiş kimler! Üniversitemle gurur duyuyorum. Günümüze baktığımızda en fazla vitrinde olan kişi bizden biri diye tanımladığım McGill mezunu Kanada Başbakanı Justin Trudeau.
https://www.serhansuzer.com/tr/kanada-universiteleri-neden-tercih-ediliyor
Kanada Eğitim Haftası için yaptığım röportajı ve eski Kanada Başkonsolosu Ulric Shannon’ı bu etkinlikte ziyaret edişimi yazdım. Son olarak Kanada üniversitelerinin tercih edilme nedenlerini sıraladım. Buradan sevgili dostum Ulric Shannon’a da selam olsun. Büyükelçiliğe terfi ettirildikten sonra Irak’ta görevini en iyi şekilde sürdürüyor.
https://www.serhansuzer.com/tr/bir-haftada-iki-kitada-ulkemi-temsil-etme-onuru
Burada Londra’daki Global Foodbanking Network’ünün yıllık etkinliğinde katıldığım paneli ve yaptığım konuşmayı ve hemen ardından Montreal’e nasıl geçiş yaptığımı kaleme aldım. Ayrıca sivil topluma giriş yapmaya nasıl karar verdiğimi de hemen üniversite öncesinde Montreal’de yaşadığım bir olayla anlatıyorum. McGill öğrencilerinin arasında düzenlenen bir girişimcilik yarışması olan Dobson Cup’ta yaptığım jüri üyeliği ve mentorluk etkinliğine, ayrıca “Managing Strategy and Innovation” başlıklı yüksek lisans ve “Strategic Management” başlıklı lisans derslerinde güneş enerjisiyle ilgili verdiğim derse değiniyorum. Onlarla EkoRE’deki stratejimizi paylaştım. Yazının son bölümünde ise güneş enerjisinde faaliyet gösteren Kanadalı Targray ve Montreal’deki gıda bankasına düzenlediğim ziyareti aktardım. Bu yazıya baktığımda bir yazıda amma çok konuya değinmişim dedim. Sırf bu yazıdan 5 yazı çıkabilirdi. Keyifli okumalar. Bundan sonra söz, daha öz ve konu odaklı yazacağım.
https://www.serhansuzer.com/tr/universitem-mcgillde-iklim-kriziyle-ilgili-yaptigim-konusma
Geçen ay kaleme aldığım bu yazıda McGill Üniversitesi’nde “İklim Krizi ve Ne Yapılması Gerekiyor?” başlıklı çevrimiçi konferansta yaptığım konuşmanın içeriğini paylaşıyorum. COP26’nın gerçekleştiği bir ayda bu konuşmayı yapmam iyi oldu. Ben bu içeriği yaklaşık 10 senedir sesli olarak her yerde dile getiriyorum. Daha yeni yeni herkes kulak vermeye başladı. Burada McGill Üniversitesi bir istisna. Üniversitem iklim krizi konusunda hep hassas oldu. Bu konuyu 1995-99 yıllarında okuduğum üniversitemde, ta o dönemde bizler konuşuyorduk.
Kafanızda canlandırmanız için McGill Üniversitesi’nin yeni başlattığı “Made by McGill” kampanyasında bile iklim krizine değindiğine tanık olabiliyorsunuz:
“Made by McGill” kampanyasına değinmişken şahsen beni gaza getiren kampanyanın marşını da paylaşıyorum (beni tanıyanlar bu videoyu izledikten sonra ne demek istediğimi anlarlar):
Bu güzel videoları sizlerle paylaştıktan sonra kampanyanın görselini de sizlerle paylaşmak isterim:
McGill mezunlarının hikayelerini de https://giving.mcgill.ca/get-involved/made-mcgill-stories link'inde okuyabilirsiniz.
İçimde ukde olan turnuva anısı
Tüm bu yazılanların üzerine 200. Yıl nedeniyle bir anımı daha paylaşmak istiyorum. İçimde ukde olan bir konudur.
McGill Üniversitesi sportif aktivitelere hep önem veren bir üniversite olmuştur. Varsity turnuvası dediğimiz, çeşitli spor dallarında üniversite içinde turnuvalar düzenlenir. Bunların en popüleri futboldur. Benim dönemimde yaklaşık 35.000 öğrencinin okuduğu dev bir üniversitede tahmin edersiniz ki, yüzlerce futbol takımı kurulup turnuvaya katılmıştı. Ben de nasıl dahil olduğumu hatırlamıyorum ama futbol oynamayı çok sevdiğim için Latin Amerika takımına katılmıştım. Sanırım okul sonrası keyfine yaptığımız maçlar sırasında spor salonunda Latin Amerikalı öğrencilerle tanışmıştım. Hepimizde Akdeniz kanı olduğu için hemen kaynaşmıştık.
Bizim takımda çok iyi oyuncular vardı, ben de o dönemde iyi oynuyordum. Önümüze geleni deviriyorduk. 1 sene boyunca ne kadar maç yaptığımızı hatırlamıyorum ama rahatlıkla onlarca maç yapıp hepsini kazandığımız söyleyebilirim. Sonunda yüzlerce takım arasından çeyrek finale çıkmayı başardık. Çeyrek final ve sonrasının önemli bir özelliği vardı. Normalde spor salonunda yapılan maçlar, bu aşamadan sonra McGill Üniversitesi’nin stadyumunda yapılarak turnuvaya devam ediliyordu. Statta ciddi anlamda seyirciler de vardı ve açıkçası bu durum beni iyice havaya sokmuştu. Ekstra efor sarf ediyor, seyircilere iyi bir şeyler izletmek istiyordum. Çeyrek finali ve yarı finali hiç zorlanmadan geçtik. Bir sene boyunca devam eden turnuvada 40’ın üzerinde maçtan sonra artık sona gelmiştik. Finalde karşımıza bir Avrupa takımı çıkmıştı. Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, İspanyollar hep aynı takımda oynuyorlardı. Ben de Latin Amerikalı kardeşlerimle, onlardan biri gibi karşı takımdaydım.
Talihsiz şekilde bir türlü gelmeyen gol
Maç boyunca karşı takımı ezdik diyebilirim. Hepimiz kazanmayı istiyorduk ama bir türlü gol atamadık. Ben de takımda sağ ayakla oynamama rağmen sol açıkta görev almıştım (sol ayağımı da kullanıyordum ama sağ kadar iyi değildi). Maç boyunca kaleciyle karşı karşıya kaldığım 2 gol pozisyonunu kaçırdım. Benim pozisyonlarım dahil takım olarak her gol kaçırdığımızda kahroluyordum. Heyecandan mıdır, bilmiyorum, bir türlü o gol gelmedi. Biz bu kadar gol kaçırdıktan sonra herkesin beklentisi maçın penaltılara gideceğiydi. Ancak maç bir anda farklı bir yöne evrildi. Maçın son 2 dakikasına girerken karşı taraf ender ataklarından birinde korner atışı kazandı. Bana göre atak bile değildi. Çok hızlı bir şekilde tüm takım olarak bizim ceza alanımıza girdiler ve korneri kullandılar. Belli ki bu onların taktiğiydi. Sahadaki en uzun boylu oyuncu 1.90 boyuyla bir Fransızdı. Bizim takımda da 1.85 boyunda bir Brezilyalı olduğunu hatırlıyorum. Tam korneri atarken ona seslendim: “Şuradaki Fransızı sen tut, adam uzun, kafadan gol yemeyelim.”
Uzun Fransız’ın kule kafası!
Brezilyalı arkadaşımız ne dediğim anlayıp bana cevap verene kadar Avrupa takımı korneri kullandı. İş başa düştüğü için Fransız’ı tutmaya hemen ben gittim. Ama arada ciddi bir boy farkı olduğundan adam tepemde kafayı çaktı ve golü attı. Defansta oynamıyordum, yine de defansa yardıma geldim ama o Fransız’ın benim tepemde kafayı çakıp son 2 dakika kala golü atması ve bu gol sonucunda şampiyonluğu kaybetmemiz yıllardır içime oturmuştur.
Yine de turnuva sonrasında madalya töreninde herkes birbirini centilmence kutladı. Ortam harikaydı. Turnuvayı talihsiz bir şekilde kaybettiğimiz için karşı takım dahil tüm seyirciler bile bize şampiyon olmuş muamelesi yaptılar. Bu çok hoştu. McGill Üniversitesi’nin bu harika ortamını kafanızda canlandırabilmeniz için sizlerle bu anımı paylaşmak istedim. Bu arada bizim takımdakilerin önemli bir çoğunluğu bizim İşletme (Management) Fakültesi'nden olduğunu hatırlıyorum. Bunun anısına da İşletme Fakültemizin görselini sizlerle paylaşmak isterim:
İşletme Fakültesi'yle ilgili bilgilere de https://200.mcgill.ca/faculties/management/ link'inde ulaşabilirsiniz.
McGill hakkında akademik bilgiler
Akademi dünyası tarafından Kanada’nın Harvard’ı olarak tanımlanan McGill Üniversitesi’ni bilmeyenlere üniversitemi kısaca tanıtmak isterim. Wikipedia’dan aynen tercüme ederek sizlerle paylaşıyorum (https://en.wikipedia.org/wiki/McGill_University):
McGill Üniversitesi Montreal, Quebec, Kanada’da eğitim veren kamusal bir araştırma üniversitesidir. Kral George IV tarafından verilen Kraliyet imtiyaznamesi ile 1821 yılında kurulan üniversite, 1813 yılındaki vasiyetiyle okulun öncüsü niteliğindeki McGill College’in kurulmasını sağlayan İskoç tüccar James McGill’in adını taşımaktadır. Kurumun adı 1885 yılında resmen McGill Üniversitesi olarak değiştirilmiştir.
McGill’in ana kampüsü Mount Royal tepesinin yamacında, Montreal şehir merkezindeki Ville-Marie ilçesinde yer almakta, kurumun ikinci kampüsü ise yine Montreal Adası’nda, ana kampüsün 30 km güneyindeki Sainte-Anne-de-Bellevue’de bulunmaktadır. Kurum, Toronto Üniversitesi’yle birlikte, ABD’nin dışında yer alıp Amerikan Üniversiteler Birliği üyesi olan iki üniversiteden biri, Dünya Ekonomik Forumu bünyesindeki Küresel Üniversite Liderleri Forumu’nun ise Kanada’daki tek üyesidir.
Kanada’nın en yüksek giriş puanı ortalamasına sahip olan McGill, 300’den fazla alanda lisans ve diplomalar sunmaktadır. Öğrencilerin çoğunluğu kurumun 6 büyük fakültesinde öğrenim görmektedir (Bunlar; Sanat, Bilim, Tıp, Eğitim, Mühendislik ve İşletme fakülteleridir). 150’yi aşkın ülkeden gelen %32,2’lik yabancı öğrenci oranıyla McGill, tıp doktorluğu alanında ülkede eğitim veren en yüksek uluslararası çeşitliliğe sahip kurumdur. Ayrıca, öğrencilerinin %41’i Kanada dışında doğmuştur. McGill, önde gelen eğitim yayınları tarafından dünyanın en iyi üniversiteleri arasında gösterilmekte ve Maclean Kanada Üniversiteler Sıralaması’nda son 16 yıldır zirvedeki yerini korumaktadır.
McGill mezunları ve fakülte üyeleri arasında, Kanada’daki tüm üniversitelerden yüksek oranda bir başarıyla 12 Nobel ödülü ve 147 Rhodes Bursu sahibi yer almakta, ayrıca 16 milyarder, biri hâlihazırdaki, diğer ikisi eski olmak üzere 3 Kanada başbakanı, 3 Kanada genel valisi, 15 Kanada Yüksek Mahkemesi yargıcı, en az 8 yabancı ülke lideri, 100’ün üzerinde ulusal parlamento üyesi bulunmaktadır. Yine üniversitenin mezunları arasında 8 Akademi Ödülü, 10 Grammy Ödülü, 13 Emmy Ödülü, 4 Pulitzer Ödülü sahibinin yanı sıra, 35 olimpiyat madalyası sahibi 121 olimpiyat katılımcısı yer almaktadır. Basketbol ve modern buz hokeyinin yaratıcıları ile Kuzey Amerika futbolunun öncülerinin yanı sıra, okulun mezunları arasında çeşitli büyük üniversitelerin kurucuları da bulunmaktadır.
Atom çekirdeğini keşfeden ve üniversitede deneysel fizik profesörü olarak çalışırken Nobel Ödülü getirecek olan radyoaktivitenin doğası hakkındaki araştırmayı yürüten Ernest Rutherford, öne çıkan isimler arasındadır. McGill mezunlarının icatları arasında ayrıca dünyanın ilk yapay hücresi, ilk web arama motoru, ilk yük bağlaşımlı aygıtı (CCD-çip) da yer almaktadır.
McGill, Kanada’da öğrenci başına düşen en yüksek bağış oranına sahiptir. 2019 yılında üniversiteye yapılan Kanada tarihindeki en büyük bireysel hayırseverlik bağışı olan 200 milyon dolarlık tutarla McCall MacBain Burs programı hayata geçirilmiştir.
Tüm bunları size aktardıktan sonra benim açımdan önemli bir yeri olan mezuniyet törenimden bir kareyi sizlerle paylaşmak isterim.
“Grandescunt Aucta Labore”
Şimdi okulumla neden gurur duyduğumu anladınız mı? Çift dilin konuşulduğu bir ortamda dersler İngilizce veriliyor ancak talep edildiği takdirde sınavlarda Fransızca kullanabiliyorsunuz. 100 kişilik bir sınıfa girseniz o sınıfta en az 20 dil konuşuluyordu. Tam bir uluslararası ortamın olduğu üniversitemiz her anlamda şöhretini fazlasıyla hak ediyor. Açıkçası ben de gururlu bir McGill mezunu olarak bana çok şey kattığını düşündüğüm üniversitemin, hem yaptığım işler, hem de üniversiteye sürdürülebilirlik alanında yapacağım katkılarla tarihine geçmek istiyorum. Bunun için üniversitede öğrendiğim en temel prensibi uyguluyorum: “Grandescunt Aucta Labore” (Her Şey Çalışarak Gelişir ve Büyür). Çok çalışmanın yanına da kendi vizyonumu koyuyor ve bunu da buraya kaydediyorum.
Tüm bunları sizlerle paylaştıktan sonra McGill Üniversitesi’nin 200. Yılını tekrar kutluyor, daha nice kutlamalar diliyorum.
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...