Turizmin gelişmesi için rehberlere kulak verin

Geçenlerde profesyonel rehber bir arkadaşım bize özel bir İstanbul turu sundu. İstanbul’un sayılı yerlerini gezerken bir taraftan turizmde yaşanan zorlukları konuştuk. Bir rehberin ağzından İstanbul’da yaşanan zorlukları bu yazımda sizlerle paylaşacağım.

İstanbullular İstanbul’u bir turist gibi gezmezler. Yerel halkın genelde kendi mahallelerinde veya İstanbul’un belli yerlerinde takıldıkları yerler vardır. Ben de doğduğum ve yaşadığım yer olan İstanbul’a olan hayranlığımdan dolayı tüm arkadaşlarıma “İstanbul’u gezin, görün ve öğrenin. Gerekiyorsa İstanbul’u ilk kez gelmiş bir turist gibi gezin” derim. Tabii İstanbullular dijital medya desteği alarak yalnız başlarına gezebilirler. Ya da benim tavsiyem iyi bir rehber bulup rehberle birlikte gezmeleridir. Çünkü sohbet ederek gezmenin yerini hiçbir dijital mecra tutmaz. Hele bir de rehberin bilgi birikimi sağlamsa ve derinliği varsa o zaman çok keyif alırsınız.

Çok başarılı iki rehber ahbabım

Övünerek söylüyorum, Türkiye’de çok kaliteli rehberlerimiz var. Hepsi en az bir yabancı dile çok hâkimler. Kültür, sanat, politika, ekonomi, olan biten her şeyden haberleri var. Tarihi biliyorlar. Turizm STK’ları arasında da insan kalitesi olarak hep TÜREB (Türkiye Rehberler Birliği) ön plandadır. O yüzden bazen rehber arkadaşlarımla bir araya gelip onlarla sadece sohbet etmek bile hoşuma gidiyor. Samimi olduğum için ilk isimleriyle hitap edeceğim. Örneğin Sedat bunlarından biridir. Zaman zaman sadece sohbet etmek için bir araya geliriz. İnanılmaz bir tarih, sanat ve kültür bilgisi ve birikimi vardır. Aynı zamanda profesyonel tercümanlık yapan Sedat, İtalyanca rehberliğinde en iyilerdendir (İngilizce rehberliği de gayet başarılıdır). İtalya’dan başbakan ya da cumhurbaşkanı gibi çok üst düzey biri geldiğinde hep Sedat’ı tercüman olarak çağırırlar. Kendisi aynı zamanda İtalya Devlet Nişanı sahibidir.

‘Eski Şehir’ turu

Yine Sedat’ın profilinde İtalyanca ve İngilizcede çok başarılı bir başka rehberimiz Yasemin’dir. Hangi tanıdık, arkadaşımı yönlendirdiysem hep çok memnun kaldıklarını biliyorum. O yüzden sağ olsun Yasemin’in davetiyle İstanbul’da klasik turizm destinasyonları olarak algıladığımız Ayasofya, Topkapı Sarayı, Hipodrom, Yere Batan Sarnıcı gibi Eski Şehri (Old City) ve Fener-Balat’ı beraber gezdik. Çok da keyif aldık.

Bu yazımda Türk turizminde gelişimi amaçladığım için gezdiğimiz yerlerle ilgili düşüncelerimi sonraya bırakıyorum. Beni asıl ilgilendiren ve değinmek istediğim, gezerken bizzat deneyimlediğim ve konunun konuyu açmasıyla iyice derinleştiğimiz İstanbul turizminin sorunları meselesi. Şimdi konuyu daha iyi kavrayabilmeniz için önce terim ve kavramlara girelim. Sonrasında yaşadığımız ve yaşanmakta olan sorunları aktaracağım.

Profesyonel tur rehberlerinin bağlı olduğu kurumları hemen hatırlatalım: T.C. Turizm Bakanlığı, TUREB ve Rehber Odaları (Yasemin, İstanbul Rehberler Odası’na bağlıymış).

Her sene başında eylemli mi eylemsiz mi olunacağı odaya bildirip ona göre aidat ödeniyormuş. (Eylemli turist rehberi, çalışma kartına sahip olup aktif olarak turist rehberliği hizmeti sunma yetkisine sahip olan rehber anlamına geliyor). Yasemin, 2011 yılından beri aralıksız eylemli rehber olarak çalışıyor. Seneye 15. yıl plaketi alacak.

Eski standartlardaki kalite farkı

Yasemin’in 2009 yılında lisansını (kokart) aldığı dönemde nasıl rehber olunduğunu, o dönemki kaliteyi anlamanız açısından paylaşıyorum (yine Yasemin’in ağzından dinleyelim, kendi yorumlarımı da yanına parantez içinde yazıyorum):

Belli senelerde ihtiyaca göre, ihtiyaç olan şehirlerde, ihtiyaç olan dile göre başvuru açılıyordu. En az iki ya da dört senelik bir üniversitenin mezunu olma mecburiyeti vardı. Bu mesleğe bir zenginlik katıyordu (doktor, avukat, arkeolog, ilahiyatçı -dinler tarihini çok iyi bilirler-, sanat tarihçi, turizm otelci, öğretmen vb.).

Başvurunuz sonrası bir genel kültür sınavına giriyordunuz. Bunu geçerseniz başvurduğunuz dilde yazılı ve sözlü sınava giriyordunuz,  bunu da geçerseniz yüz yüze mülakata alınıyordunuz. Bu mülakatta; neden rehber olmak istiyorsunuz, bu mesleğe katkılarınız ne olacak gibi sorular sorulup, nasıl giyindiğinize, saçınıza başınıza, kendinize özen gösterip göstermediğinize bakılıyordu ki bence en önemli konulardan biri bu, çünkü yurdumuza gelen yabancı misafirin ilk gördüğü insanlar bizler ve şoförlerimiz, ülkemizi temsil ediyoruz (aynen katılıyorum).

Yoğun eğitim programı

Daha sonra altı ay haftanın altı günü altı saatten derslerimiz oldu. Tarih, mitoloji, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, ilk yardım vb.

Altı ay sonunda bir aylık eğitim gezisinde (bu halen devam ediyor) doğu ve batı olarak ülkede neredeyse tüm ören yerleri ve tarihi önemi olan eserleri gördük ve eğitimlerini aldık.

Gezi sonunda tekrar iki sınava girdik. İlki test usulü, ikincisi girdiğiniz dilden yazılı ve sözlü olarak hocanın istediği bir tarihi yerin anlatımı. Tüm aşamalarda devam zorunluluğu da çok önemliydi. Tüm bu aşamaları başarıyla geçenler kokart alma hakkı kazanırdı. Eğer ileriki yıllarda başka bir dilde daha çalışmak isterseniz sırf dil sınavına girmeniz yeterliydi (şimdiki gibi). Benim dönem arkadaşlarım minimum iki yabancı dil eklettiler. Kokardınızda yazmıyorsa, bilseniz bile başka bir dilde çalışırsanız cezası var halen (olması gerektiği gibi).

Yabancı dil bilmeyen rehber dönemi!

Şimdiki sistemde herhangi bir özel ve devlet üniversitesinin iki senelik rehberlik bölümünü bitirenler rehber olabiliyor (çok yanlış). İki sene sonunda ne tür sınavlara giriyorlar bilmiyorum ama son çıkarılan kanunla yabancı dil bilme zorunluluğu kalktı (Hayretler içindeyim, şaka mı bu?). Türk gruplara tur yapacak rehberleri acenteler muhtemelen sırf Türkçe bilen rehberlerden seçecekler (bu rehberler turistlere nasıl laf anlatacaklar?).

Bir yabancı dil bilmenin kültürel anlamda insanı nasıl geliştirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz ama acenteler bunu önemsemeyecek
(Yabancı dil bilmeden nasıl rehberlik yapılabiliyor Allah aşkına? Böyle saçmalık olur mu? Kalitenin neden düşmeye başladığını anladınız mı? Memlekette her şeyin içinin boşaltıldığı gibi rehberliğin de içi boşaltılıyor).

Tanıtıma olumsuz etki

Bu yeni çıkan kanunla ilgili çok çaba gösterdik, turist aracında bir T.C. rehberi bulunma mecburiyetini kurtarabildik yoksa bu mecburiyeti de kaldıracaklardı, yurt dışından kendi grup lideri ile gelen gruplara kendi grup liderleri ülkemiz hakkında kafasına göre anlatım yapacaktı, düşünün artık neler anlatacaklardı kim bilir? Twitter’da bu sene içinde bu kanunla ilgili çok paylaşım yaptık, orada ayrıntılı bilgileri bulabilirsiniz.

Bakanlık ve rehber odalarının bir konuda hakkını yememeliyiz. Sivil görevliler ile devamlı turizm bölge ve müzelerinde kokart ve belge kontrolü yapıyorlar. Kaçak çalışanlara göz açtırmıyorlar, tutanak tutup para cezası veriliyor (Suriyeli ve İranlı çok kaçak çalışmaya çalışan var).

Kişisel bir fikrimi de sizinle paylaşmak isterim. En az on sene eylemli rehberlik yapanlara yeşil pasaport verilmeli. Özellikle ‘outgoing’ yapan meslektaşlarıma. Bir avukat, doktor veya devlet memurundan daha fazla yurt dışına çıkma mecburiyetimiz oluyor.

İstanbul’da turizm

Şimdi gelelim turist rehberi Yasemin’in İstanbul’daki turizmle ilgili görüşlerine. Yine bana aktardıklarını aynen paylaşıyorum:

Turizm adına şehrimizin en büyük kazanımlarından biri ne denirse densin Galataport’dur. Daha önce cruise misafirlerimizi nerede ve hangi şartlarda karşıladığımızı bilenler ne demek istediğimi çok iyi anlar. Limanda WC bile yoktu, liman denebilirse. Şimdiki liman, terminali,  turizm araç parkı, restoranları, mağazaları, müzeleri ve dış düzenlemeleri ile gerçekten olağanüstü bir proje oldu. Bu güzel limanın turizm araçlarının giriş çıkışı Kılıçali Paşa Camii’nin köşesinden dönülerek yapılıyor. Otobüs grupları ile çalışırken, girişin olduğu caddeye sağlı sollu araç park edildiği için defalarca otobüsümün dönemediği veya ilerleyemediği olmuştur. Bugün de durumun farklı olduğunu sanmıyorum. İstanbul trafiğinde sıkışmış, gemi kalkışına yetişmeye çalışan otobüs için bir dakikanın bile çok önemi var.



Dolandırılan turistler

Artık sık sık toplu taşımada haklı olarak turist görüyoruz, taksici terörü sağ olsun. Galataport önündeki tramvay durağı çok dar ve zaman zaman izdiham yaşanıyor, en kısa zamanda hazırladıkları liman durağını kullanıma açmaları gerek. Tramvay duraklarında bilet almaya çalışan turistler bilet makineleri önünde zaman zaman dolandırılıyorlar. Cepçiler bu makinelerin etrafında bekleyip, yardım etmek bahanesiyle turistlere yaklaşıyorlar. Cüzdanını, parasını kaptıranlar oluyor. Defalarca güvenlik görevlisi çağırmak zorunda kaldığımı bilirim.


 

Mısır çarşısı önündeki kaosa kimse dur diyemiyor. 45 dakika araç bekledim iki hafta önce.  Şoförlerimize devamlı indirme bindirme cezası veriliyordu, misafiri paraşütle indirmemiz bekleniyor sanırım meydana, sağ olsun İBB bizim araçlara özel durak yaptı. O durağın giriş ve çıkışı da, trafik polisi olmasına rağmen bölgede şimdi taksi istilasında. Her seferinde taksicilerle münakaşa etmek zorunda kalıyoruz. Onlara da ayrı bir durak yapılmalı. Taksicilerin turistlere yaptıklarını bilmemize ve bunu hak etmemelerine rağmen. Acilen o bölgenin sivil araçlara kapatılıp insanların toplu taşımaya yönlendirilmesi gerek Saraçhane’de olduğu gibi.  Böyle bir projenin Eminönü için de olduğu söylentisi var.

Cep durak yokluğu ciddi sorun

Sultanahmet bölgesinin giriş çıkışları turist grupları için yeniden düzenlenmeli. 2016 yılına kadar otobüs dâhil tüm turizm araçları meydana Sultanahmet Camii köşesinden giriş yapıp havuzun etrafında ya da III. Ahmet Çeşmesi etrafında yolcu alıp ya da bıraktıktan sonra bölgeyi terk ediyordu. Cruise otobüslerinin tramvay yolunu kullanmaları için özel izinleri bile vardı. Hatta çarşıya kadar çıkabiliyor mevcut otoparkta yer varsa çarşı otoparkına park edebiliyorlardı. Bu sırada sivil araçlarına yol akışı da sağlıklı bir şekilde devam ediyordu. Şimdiki durumda ise ne meydanda ne çarşıda, otoparktan vazgeçtik, indirme bindirme yapacak cep durak yok. Her otobüs arkasındaki tek sıra araç kuyruğuna rağmen ya Topkapı ya da Sultanahmet dubalarda duruyor (5-10 dakika) ve siz onları bekliyorsunuz. Ortalama bir gemiden 20-30 otobüslü grup çıkıyor.

Turiste eziyet olan uygulamalar

Gruplar müze ziyaretleri sonrası çarşıya yokuş yukarı yürütülüyor. Sonra da tekrar ya meydana ya da Sirkeci’ye indiriliyorlar otobüse binsinler diye. Bazı gemi gruplarının da yaş ortalaması 70-80. Müze ziyareti sonucu “Biz çarşıya yürüyemiyoruz meydanda sizi bekleyelim” diyen çok müşterim olmuştur. Çarşı esnafının mali kaybını düşünün.

Meydandan dönüş yapalım, otobüs bıraktığı yere gelsin diye karar verdiğinizde, aradıktan yarım saat sonra meydana gelebilirse şanslısınız (büyük grupları bu stresten bıraktım, bekleyen müşteri bir süre sonra şikâyete başlıyor, siz harika bir tur yapmışsınız ama son dakika her şey tepe taklak!). Aynı şey çarşı içinde geçerli. Çarşı otoparkına artık hiç araç almıyorlar. Vito’lar da sahile, Yenikapı’ya otoparka iniyor. Çağırıyorsunuz, Kadırga yokuşundan ya da Cağaloğlu’ndan yukarı gelmeleri kırk beş dakika.


Tarihi yer ziyaretlerindeki sorunlar

Gelelim tarihi yer ziyaretlerine. Sultanahmet Camii restorasyon sonrası daha rahat ziyaret edilebiliyor. Giriş çıkışları düzgün ayarladılar. Fakat namaz vakti yaklaştığı için bir iki defa meslektaşlarımın grubunun bir kısmının alınıp, son anda gruptan birkaç kişinin dışarıda bırakıldığını biliyorum. Çalışanlar yine de eskiye göre daha nazik ama orada da yabancı turistlerle sıra önüne geçmeye çalıştıkları için tartışmak zorunda kalabiliyoruz. Burada eşarp ve örtüler ücretsiz ama gün içinde tekrar tekrar kullandırılıyorlar. Ayasofya gibi tek kullanımlık kâğıttan örtü satışı yaptırılabilir.


 

Ayasofya’nın 2020 ve 2024 arası tek girişi vardı ve çok fazla problem çıkıyordu, özellikle namaz saati yaklaşınca içeri girmek için sıranın önüne atlayan yerli misafirler nedeniyle. Herkes sadece birinci kata girebiliyordu, yabancılar da başlarını kapamak ve ayakkabılarını çıkartmak zorundaydı (Burada ben bir yorum yapacağım. Ayasofya’nın içinde ağır bir koku var. Bu rezaletin bir an önce ortadan kalkması gerekiyor). Tek avantajı, namaz vakitleri içeride kalmamıza izin veriliyordu. Bu dönemde bu aşırı yoğun ziyaret sırasında alt kat çok zarar gördü, yüzlerce yıllık orijinal kapılara hasar verildi, kutsal diye binanın girişindeki duvarlardan parçalar alındı, Ortodoks misafirler kutsal diye duvar sıvalarını almışlar ve bu engellenemedi. Şimdi cam bir örtü ile korumada bu duvarlar. On binlerce insanın sebep olduğu vibrasyonun verdiği zarar bilim insanlarının konusu. Ben olsam bir beş yıl tamamıyla ziyarete ve ibadete kapatır, gerçek bir restorasyon yaparım, hele ki büyük bir deprem beklentimiz varken.



Kâbus gibi giriş sırası

Bu sene girişler ‘ibadet edecekler’ ve ‘ziyaret edecekler’ için ayrıldı, güzel oldu, ama bu sefer de turistler alt kata alınmıyor. Eğer acentenin size bakanlık sitesinden sağladığı e-bilet yoksa önce bilet sırasına giriyorsunuz. Belli bir Euro bedel belirlenmiş. Yerli yabancı herkes bu biletle sadece ikinci kata girebiliyor. Kura göre TL fiyatı değişiyor her gün. Biletinizi satın aldıktan sonra bu sefer giriş sırasına girmek zorundasınız. Büyük küçük, rehberli rehbersiz tüm turistler tek sırada. Maalesef internet sitelerinde insanları, öncelikli girişimiz var bizden tur alın diye kandıran çeşitli firmalar mevcut. Acenteden biletiniz de olsa kimsenin önüne geçilmiyor.  Anadolu turu (bir hafta boyunca İstanbul’dan başlayıp Ankara, Konya, Kapadokya, Pamukkale, Efes gezdiriyorlar) yapacak meslektaşlarımın kâbusu bu sıra, zamanla yarışıyorlar ve bazen ayrıca gemi grupları da bu sırada oluyor, dakikalarca bekliyorlar. Rehberli rehbersiz iki sıra olmalı girişte. Turistlerin engelli arabasıyla ikinci kata çıkmasına izin verilmiyor (engelli turistler ne yapsın?). Turist kısmında tuvaletler yok, yapacak ne yer ne de altyapı var. Mevcut tuvaletler ibadet edenlerin giriş yaptığı bahçede. Dönem dönem bir mesaj geliyor ‘bugün bir toplantı var, Ayasofya bugün bu saatte kapanacak’. O gün turu alan misafire anlat anlatabilirsen.

Topkapı’da utandıran tuvaletler

Yerebatan Sarayı’nda rehberli rehbersiz girişi ayrı. Orada da rehberli grupların girişini ikiye ayırmaları lazım ‘büyük grup’ ‘küçük grup’ diye. Bazen büyük gruplar geldi mi ufak gruplar ezilme tehlikesi geçiriyor. Mevcut engelli asansörü çok ilkel ve çalıştırılması çok vakit alıyor. Şerefiye Sarnıcı’ndaki gibi gerçek asansör konulmalı ve başına güvenlik atanıp gerçekten ihtiyacı olanların kullanması sağlanmalı (Yaşlı, engelli, çocuklu).

Topkapı Sarayı’nın yüzölçümü geniş olduğu için giriş çıkışlarda sorun yaşamıyoruz. Topkapı Sarayı’ndaki en büyük problem, girişteki müze dükkanında bulunan en yoğun tuvaletteki altyapı ve kirlilik sorunu, yerler devamlı ıslak ve pis. Defalarca müdürlerine şikâyet etmeme rağmen bir değişiklik yok. Kadınlar tuvaletine misafir sokmaya utanıyorum.



Her yıl daha geriye gitmek çok üzücü

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Mesleğe başladığımda her grubuma gururla anlattığım birçok konuda her sene geriye gitmemizin üzüntüsünü yaşıyorum (kadın hakları, hayvan hakları vb.) Türkiye’nin en büyük gelir kaynağı kim ne derse desin turizm. Sokakta kestane satan amcadan çarşıdaki esnafa, rehberinden acentecisine, şoföründen otel sahibine, lokantacısından marketine kadar herkesin gelir kapısı. Sokaktaki kedimiz köpeğimiz bile Instagram’da ülkemizin, şehrimizin dünyada tanıtımına herkesten fazla katkıda bulundu. Herkes İstanbul’dan bahsedip kedimizle köpeğimizle paylaşım yapıyordu. Evcil hayvanlarımız ülkemizin rengiydi. Hatta hatırlarsınız Aya Sofya'nın meşhur kedisi Gli'nin (maalesef yakın geçmişte kaybettik) instagram'da 10.000'e yakın takipçisi bile vardı. Şimdi teker teker hepsini yok ediyorlar. Bu saatten sonra ben misafirlere Cats veya Stray belgeselinden bahsetsem ne yazar! Kendi kendini yok eden bir ülke haline geldik (Yasemin’in bu yorumuna çok katılıyorum. Biliyorsunuz vücutta kanserli hücreler kendi kendini yok eder. Bu kıyaslamadan ne durumda olduğumuzu anlayın).

Son olarak, daha önce de bahsetmiştim, IBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve ekibini takip etmek lazım. Umarım bir gün kendisi ülkemizin Turizm ve Kültür Bakanı olur. Kendisinin yerli yabancı tarih ve sanat tarihi bilgisi, bu alanlarda şehrimizdeki eserlerin korunması ile alakalı yaptıkları çok kıymetli.

Yerebatan Sarnıcını gezerken Yasemin, Mahir Polat'tan bahsetti. Ortamı çok beğendiğimi söyleyince, Yasemin bana "örneğin buranın böyle değerli bir sergi alanına dönüştürülmesi Mahir Bey'in eseridir, bunun gibi bir çok değerli eseri ortaya çıkardı" dedi.

Tüm bu değerli bilgi ve saptamalardan dolayı ve bize güzel bir İstanbul turu attırdığı için Yasemin’e can-ı gönülden teşekkür ederim.



Üç imparatorluğun kenti, çok daha iyisini hak ediyor

Ülkemizde liyakat çok önemli. Şimdiki turizm bakanını şahsen sektörden tanıyorum, kendisi de değerli biri, turizm alanında başarılı bir girişimci. Kendisiyle ortak noktalarımız var. Hem turizm işi yapması hem de ikiz kardeşinin olması aklıma gelen ilk ortak noktalarımız. Şimdiki bakanımız Mehmet Nuri Ersoy umarım bu yazdıklarımıza kulak verir, Yasemin’in önerdiği gibi Mahir Polat gibi değerli insanları himayesi altına alır veya İBB ile ortak çalışma başlatıp İstanbul’daki sorunlarımızı çözerler ve sorunların tek tek üstesinden gelirler.

Unutmayalım. Türkiye’deki turizm ne Antalya’dır ne İstanbul’dur. Tüm destinasyonlar birbirinden değerlidir. Ancak İstanbul’a ayrı bir vurgu yapmak ve tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir şehir olduğunu hatırlatalım. Üç imparatorluğa başkentlik yapmış böyle değerli bir şehre göz bebeğimiz gibi bakmamız gerekir.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için