Türkiye’nin ve ailemizin iki jönünü art arda yitirmek…

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin bol aksiyonlu jönü, benim de en sevdiğim Türk aktörlerinden biri olan Cüneyt Arkın’ı ve anne tarafımdan yine en sevdiğim akrabalarımdan biri olan Cevdet Öztürk’ü art arda kaybettik. Lafını sakınmayan, samimi, iyi kalpli ve yakışıklı bu iki adamı size kendi penceremden anlatmak isterim.
 

Önce aileden başlayalım. Bilenler bilir, anne tarafım Trabzonlu. Türkiye’de malum en fazla bulunan soyadı anne tarafımda var: Öztürk. Anne tarafımla nedense çok fazla görüşmem. Bunun özel bir nedeni yok. Sadece Gaziantepli olan baba tarafımın kalabalık olması, bana yakın oturmaları ve ağır basmaları diyebilirim.

Ancak anne tarafını da şahsen çok severim. Geneli temiz, mert ve iyi yürekli insanlardır. Bundan 6-7 yıl önce bir Trabzon seyahati düzenlendi, bu seyahatin amacı öncelikle bir araya gelmek ve kökenlerimizi araştırmaktı. Trabzon’dan Gümüşhane’ye uzanan bu seyahat benim açımdan çok keyifli geçti.

Bu arada anne tarafımı 1800’lü yıllara, Gümüşhane’nin İstavri köyüne kadar takip edebiliyoruz. 1900’lü yıllarda ise bizimkiler Trabzon’un Akçaabat ilçesine göç etmişler ve yerleşmişler. Sonrasında annemin babası Ali Öztürk’ün hikâyelerini bol bol dinledim.

Beni adeta oğlunun yerine koydu

O seyahatte anne tarafımdan birçok akrabamı da yakından tanımış oldum. Tanıdıklarım arasında geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Cevdet Öztürk de vardı. Kendisi beni daha ilk gördüğü anda büyük bir sevgi ve şefkatle yaklaştı. Bunun birkaç sebebi vardı. Birincisi maalesef küçük oğlunu geçtiğimiz yıllarda kanserden kaybetmişti ve oğlunun ismi de benimki gibi Serhan’dı. Hareketlerimi oğluna benzettiğini bana daha ilk günlerden söylemişti. Beni adeta onun yerine koyuyor, büyük bir hasret gideriyor gibiydi. İkincisi Öztürk ailesi birbirine çok bağlıdır. Beni en son çocukken görmüş olduğundan, büyümüş halimi görünce duygulandı. Son olarak Kore Gazisi dedem rahmetli Ali Öztürk’ün annemin bütün akrabaları üzerinde bir etkisi vardı. Hepsine zamanında sahip çıkmış, destek olup okutmak için elinden geleni yapmış. Bunu bilen tüm akrabaların Ali Öztürk’ün torunu olmamdan dolayı bana ayrı bir sevgi ve saygıları vardı. Buna da tanıklık etmiş olmaktan dolayı mutlu oldum, dedemle gururlandım. Şimdi bu güzel adamı tanıyalım:

Cevdet Öztürk’ün kısa yaşam öyküsü

7 Haziran 1958 Trabzon doğumlu. İlkokul, ortaokul ve lise hayatı Trabzon’da geçmiş, 18 yaşında Ankara Fen Fakültesi Jeoloji bölümünü kazanmış, ama daha sonra çeşitli nedenlerden ötürü okulu bırakmış ve AÖF iktisat bölümünden mezun olmuş. Askerliğini Tuzla’da Bahriyeli olarak yapmış, 1983 yılında Büyükçekmece’ye gelmiş ve Akçansa çimento fabrikasında vardiyalı olarak çalışmaya başlamış.

Ölene dek birlikte olacağı eşiyle 1985 yılında nişanlanıyor ve 1986 yılında evleniyorlar, 1988’de büyük oğlu Denizhan, 1995’te de Serhan dünyaya geliyor. 2007 yılında Halit Uzun mühendislik firmasından emekli oluyor. Oğlu Serhan 2009 yılında kansere yakalanıyor ve 2010 yılında Serhan’ı maalesef kaybediyoruz. 2015’te büyük oğlu Denizhan evleniyor ve 2017’de ilk torunu Eylül, 2022’de de ikinci torunu Çınar Serhan dünyaya geliyor. 26 Haziran gecesi saat 03.55’te beyne pıhtı atması (emboli) sonucu kendisini maalesef kaybediyoruz. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın, sevgili Cevdet Öztürk.

Cevdet Öztürk’ün ailenin geneli gibi sağlam Atatürkçü olduğunu söylemem gerekiyor. Atatürk’ün lafı edildiğinde gözleri buğulanır ve içtenlikle bildiklerini ve düşüncelerini paylaşırdı. Bir de herkesten farklı bir özelliği daha vardı. Atatürk’e tip olarak benzerdi. O yüzden kendi aramızda hep şakasını yapardık, “Atatürk gibi adamsın, helal sana diye” Resimlerini paylaşayım, kararı siz verin:

Bunlar da ailesiyle olan resimleri:


 


 



Çocukluğumuzun uçan tekmeleri ve halı saha maçımız

Ailemizin jönü Cevdet Öztürk’ü 26 Haziran gecesi kaybettik. 2 gün sonra ise Türkiye’nin jönü Cüneyt Arkın’ı kaybettik. Allah rahmet eylesin, Cüneyt Arkın da benim en çok sevdiğim Türk aktörlerindendi.

Ailemizin jönü Cevdet Öztürk de Türkiye’nin jönü Cüneyt Arkın da hayatları boyunca  iyi bir aile babası oldular. Ne yaptılarsa tutkuyla, içten ve samimi bir şekilde yaptılar. Atatürk’ün ilke ve inkılaplarından hiç ayrılmadılar. Güzel bir miras bıraktılar. Işıklar içinde uyusunlar.

Kendi yaşamımda en fazla filmini seyrettiğim aktör de Cüneyt Arkın’dır. Çocukluğumda ikiz kardeşim Baran’la Cüneyt Arkın’ın filmlerini seyredip uçan tekme gibi filmde gördüğümüz dövüş hareketlerini birbirimizin üzerinde tatbik ederdik. Ortaya bol cümbüşlü görüntüler çıktığını tahmin edebilirsiniz.

Rahmetlinin Kara Murat filmini Baran’la birlikte 17 kez seyrettiğimi bilirim. Bugün Marvel kahramanları küçük çocuklar için ne anlam ifade ediyorsa Cüneyt Arkın’ın hayat verdiği kahramanlar da bizim için o anlama gelirdi, şahsen çok özenirdim. Bir de tabii yüz mimikleriyle rol yapan Türk jönlerinin aksine işin içine aksiyonu katıp tekniğiyle dövüş sahnelerini sergilemesi, ata çok iyi binmesi, yakışıklığı ve adam gibi adam imajı daha küçüklükten itibaren kendisine hayranlığımı pekiştirmişti. Aynı Cüneyt Arkın’la bundan yaklaşık 15-20 sene önce bir halı saha karşılaşmasında rakip olmuştuk. Hayranı olduğum aktörle karşı karşıya futbol oynamamız çok hoşuma gitmişti. Sporcu ruhu ve mücadelesi her zaman yerindeydi ancak futbolda tekniği o kadar iyi değildi. Sahadaki herkes ona olan hayranlığından hiçbirimiz sağlam bir şekilde girmiyorduk topa. Rakip de olsak saygımızdan karşısında kibar kibar oynamaya çalıştığımızı hatırlıyorum. O zamanlar tabii şimdiki gibi resim çekme merakı yoktu. Keşke resmimizi çekseydik diye hayıflanıyorum.

Cüneyt Arkın için önce AKM'de tören düzenlendi, ardından ise Teşvikiye Camii'nde cenaze namazı kılındı. Usta sanatçının tabutu mezarlığa uğurlanırken ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ sloganları atıldı. Konuşmakta güçlük çeken Cüneyt Arkın'ın eşi Betül Arkın “Gitti, dünyayı kurtardı. Kendini kurtaramadı maalesef” dedi. Çok sevilen Arkın’ın cenazesinde kalabalıklar doldu taştı:

https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/cuneyt-arkina-veda-efsane-jon-son-yolculuguna-ugurlaniyor-42093062



Şimdi usta oyuncu Cüneyt Arkın’ı da tanıyalım.

Cüneyt Arkın’ın yaşam öyküsü

Gerçek adı Fahrettin Cüreklibatır olan Cüneyt Arkın, 8 Eylül 1937 tarihinde Eskişehir merkezine bağlı Karaçay köyünde doğdu. Babası Kurtuluş Savaşı’na katılmış Hacı Yakup Cüreklibatur'dur. Aslen Nogay Türklerindendir. Eskişehir Atatürk Lisesi’nde öğrenim gören Arkın, 1961 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun oldu.

Memleketi Eskişehir’de, yedek subay olarak askerliğini yaparken, Göksel Arsoy'un başrol oynadığı Şafak Bekçileri (1963) filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ’in dikkatini çekti. Askerliğini bitirdikten sonra Adana ve civarında doktorluk yaptı. 1963 yılında Artist dergisinin yarışmasında birinci oldu. Bir süre iş arayan Arkın, 1963'te Halit Refiğ'in teklifiyle sinema oyunculuğuna başladı ve 2 yıl içinde 30 kadar film çevirdi.

1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın'ın kariyerinde bir kırılma noktası oldu. Bir süre daha duygusal-romantik jön karakterlerini canlandırdıktan sonra yine Halit Refiğ'in önerisiyle aksiyon filmlerine yöneldi.

Bu dönemde İstanbul'a gelen Medrano Sirki'nde altı ay süreyle akrobasi eğitimi aldı. Burada öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, Türk sinemasına daha önce hiç örneği olmayan bir tarz getirdi.

Kısa sürede avantür filmlerinin en çok aranan isimlerinden biri haline geldi. Kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere değişik türlerde filmler çekti.

Haksız verilen ödülü reddetti

12 Mart dönemi sırasında, 4. Altın Koza Film Festivali’nde (1972) jüri; ilk oylamasında Yılmaz Güney'i Baba filmindeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçmesine rağmen daha sonra siyasi baskılarla Güney’in yerine, ilk oylamada Yaralı Kurt filmindeki performansıyla ikinci olan Cüneyt Arkın’ı en iyi erkek oyuncu seçti. Bu karara tepki gösteren Arkın ödülü reddetti.

Bu ödülü reddetmesiyle ilgili de karakterini tüm yalınlığıyla ortaya koyduğunu NTV'de Yüz Yüze’de Simge Fıstıkoğlu'na ödülü neden reddettiğini açıkladığında görmüş olduk. Arkın,  “O ödül Yılmaz'ın hakkıydı. Şimdi Yılmaz bunu bilirken, aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı. Ben bütün filmlerimde kahramanları canlandırdım. Haksızlığa karşı geldim. Kendime hep şunu sordum: Hayatta da böyle miyim? Filmlerde kahraman olmak, adil olmak, kötünün karşısında olmak çok kolay ama hayatta olabiliyor musun? Ben hep o hesabı yapmışımdır. O ödül, resmen Yılmaz’ın hakkıydı. Yılmaz Güney çok önemli bir insandı. Çok önemli bir sinema adamıydı. Hak ettiği itibarı ona halk iade etti. Türkiye’de halk, sanatçıya gerçek değerini her zaman vermiştir” ifadelerini kullanmıştı (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/usta-sanatci-cuneyt-arkin-altin-kozada-odulu-neden-reddettigini-boyle-aciklamisti-o-odul-yilmaz-guneyin-hakkiydi-1952137?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=%F0%9F%92%8A+%27%C4%B0nsanl%C4%B1k+d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC+d%C3%BC%C5%9Fecek%27).

Düşük bütçeyle dünyayı kurtarmak

Cüneyt Arkın sinemasına ayrı bir renk getiren, yönetmenliğini Çetin İnanç'ın yaptığı 1982 tarihli Dünyayı Kurtaran Adam zamanla bir kült film haline geldi. Sonrasında herkes çok dalga geçse de verdiği fikir açısından ve ortaya koymaya çalıştıkları yenilikler açısından bence değerli bir yapıttı. Şimdi konuşturmayın beni: Adamların bütçesi Amerikan filmlerinin yemek bütçesinden daha az, ne yapsınlar? Aynı Cüneyt Arkın Amerikalı olup onların şartlarında film çekseydi, bana göre tüm özellikleri ve karakteriyle dünya çapında tanınan ve sevilen bir aktör kesin olurdu. 

1980'li yıllarda Ölüm Savaşçısı, Kavga, Sürgündeki Adam ve İki Başlı Dev gibi aksiyon filmlerinden sonra, 1990'lı yıllarda polisiye dizilere yöneldi.

Cüneyt Arkın, at binmede ve karatede uzman sporcu unvanına sahiptir. Oyunculuğun yanı sıra televizyon izlenceleri sunmuş ve kısa bir süre gazetelerde sağlıkla ilgili köşe yazarlığı yapmıştır. 2009 yılında omurgasındaki sinir sıkışmasından dolayı yaklaşık üç ay hastanede tedavi gördü. 28 Haziran’da Arkın’ın ‘kalp durması’nedeniyle yaşamını yitirdiği açıklandı. Biyografisinin tam metnini bu linkte okuyabilirsiniz: https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/son-dakika-usta-sanatci-cuneyt-arkini-yitirdik-1952051?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=%F0%9F%92%8A+%27%C4%B0nsanl%C4%B1k+d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC+d%C3%BC%C5%9Fecek%27



“Saçma’yı sahici kılan adam!”

Cüneyt Arkın’la ilgili okuduğum “Saçma’yı sahici kılan adam!” başlığıyla en güzel yazılardan birini de bu vesileyle sizinle paylaşmak isterim. Alper Görmüş’ün Arkın’ın iyi ve sıkıntılı taraflarıyla ilgili kaleme aldığı bu yazıdan bazı alıntıları paylaşmak isterim: (Tam metin için: https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/cuneyt-arkin-sacmayi-sahici-kilan-adam-95873/?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=%F0%9F%92%8A+%27%C4%B0nsanl%C4%B1k+d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC+d%C3%BC%C5%9Fecek%27

 

  • Çocukluğunda Cüneyt Arkın’ı sevmeyen var mıdır? Yoktur. Ama onun, göğsüne saplanan üç oku söküp eliyle elli metre ötedeki “kahpe Bizanslı”nın iki gözüne ve gırtlağına isabet ettirişini çılgınca alkışlayan çocukluğumuz, büyüdüğümüzde sorun teşkil etmeye başlar. (Not: Belki de Cüneyt Arkın’la ilgili tek emin olmadığım konu bu. Açıkçası Arkın’ın filmlerinde şahsen sevdiğim ve saygı duyduğum Yunanlıların Amerikan filmlerindeki gibi anti kahraman ve karanlık tarafta olması hoş bir durum değil. Ama tarihimize baktığımızda böyle çatışmalara tanık olduğumuz da bir gerçek. Bugün için hassas bir konu bu. Bana göre Yunanlılar da Ermeniler de Museviler de bizim kardeşlerimiz. Ne olursa olsun, biz Cüneyt Arkın’ın mertliğini ve samimiyetini sevdik.)
     
  • “Türkiye’de ben sinemaya başladığımda 30 milyonun 20 milyonu filmimi izlerdi. Türk sineması öğrenme aracıydı, moraldi. Kadınlar, yaşlılar, dullar gelip ağlar rahatlardı. Yiğitliği, cesareti öğreniyordu insanlar. Komşuluk ilişkileri, karakter oyuncularla veriliyordu. Türk toplumu o nedenle bir arada çok güzel yaşardı. Türk sineması o dönem işlediği konularla, değerlerle Türk toplumunu bir arada tutuyordu. Her hafta yeni bir film izliyorsun, her hafta bir değer öğreniyorsun.”
     
  • Sevenleri, onun en “absürt” filmlerinde bile garip bir samimiyet sezer, bu tür filmler onun “Cüneyt abi”liğine asla gölge düşürmez. Bunu, Cüneyt Arkın’ın ne yapsa ciddiyetle yapmasına ve yaptığı şeylere her zaman saygılı olmasına bağlıyorum ben. Onu, her türlü saçmalığı sahici kılan bir aktör haleni getiren şey, sanıyorum bu kendini verme duygusudur. “Evet saçma, ama madem oynuyorum onu ciddiye almak zorundayım” diyerek oynayan bir aktöre saygıdan başka ne hissedebiliriz?
     
  • “Son bir hayalim var: Köyüme gitmek, yaşlılığımı orada geçirmek. Kerpiç evimi, kırlangıçların yuva yaptığı ahırı, hep bunları düşünüyorum. Gençliğimdeki o hürriyet, o kaygısız, sorumsuz özgürlük… Eskişehir. Karaçay Köyü.”


Şimdi Cüneyt Arkın’la ilgili derlediğim diğer röportajlar ve yazılar:

 

 

 

 

 

 

 

Not: Bu yazının başlığı Cevdet Öztürk'ün oğlu Denizhan'la sohbet ederken Denizhan'ın "Türkiye'nin ve ailemizin jönlerini kaybettik" demesi üzerine çıktı. Teşekkürler, Denizhan.

Bonus: Klasik her çok sevilen ve tüm millete malolmuş kişilerin ardından hangi takımı tuttuğuna dair tartışmalar başlar. Bu tartışmaları son erdirecek resmi aşağıda paylaşmak isterim: 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 2 )
  1. Abdullah Öztürk
    2022-07-13 10:32:27

    Serhancığım bu yazınızda bizi çok onurlandırdınız ayrıcada çok duygulandırdınız. Sizlere ve ailenize sevgilerimizi iletiyorum. Selamlar

  2. Hüseyin Kozan
    2022-09-03 23:34:44

    Serhan bey ben sizin babanızín Malatyalı olduğunu Gaziantep'e Malatya'dan gittiklerini iddia ediyorum.İsterseniz Malatya'da misafirim olun Ata diyarínízí sizlere gezdireyim.Ayrica yazílarınízdaki hümanist dusuncerinizden dolayí sizleri tebrik eder basarilarinizin devamini dilerim.Saglicakla kalin...Mutlu kalin....Malatya'dan selamlar...Teklifimi bir dusunun isterim...

Yorumlarınız için