Uyutmayan gecenin ardından gelen rekor
Senelerdir en favori 3 yarışımdan biridir Antalya’daki koşu, nam-ı değer Runtalya. Baharı karşıladığımız Mart ayının ilk haftasında organize edilen bu koşuya bu hafta sonu farklı hislerle ve organizasyonla katıldım. Hiç uyuyamadığım bir gecenin ardından 10 km mesafesinde kişisel rekorumu kırdım. İşte benim açımdan her anı farklı geçen ve sonu iyi biten Antalya koşusu…
Son iki-üç aydır düzenli koşu antrenmanı yapıyorum. Düzenli derken, arada yurtdışı ve yurtiçi seyahatlerim denk gelince bazen bir hafta antrenman yapamadığım oluyor. Ancak İstanbul’daysam mutlaka sabahın erken saatinde (05.50 gibi) antrenmana güzide spor kulübümüz Enka’da başlıyorum. Koşu koçum bile var. Eski Türkiye rekortmeni, şimdi atletizm antrenörü olan Serpil Koçak, nam-ı değer Serpil Hoca’yla antrenman yapıyoruz. İlk başladığım zamanlara göre ciddi aşama kaydettim.
Koşu stilini düzeltmekten tutun da antrenman tekniklerine dek pek çok şey öğreniyorum. Şahsen sabahları canımı sıkan somut bir şey yoksa bu şekilde antrenman yapmaktan gerçekten keyif alıyorum. Spor yaptıktan sonra rahatlıyorum, mutlu oluyorum ve günüme daha sıkı bir başlangıç yapıyorum.
Antrenmanları yaparken kendime hedef de koyuyorum. Örneğin antrenmanlara başladıktan birkaç hafta sonra Adana Yarı Maratonu’nda 10 km koşmuştum. Bununla ilgili “Yılın ilk müjdesi Adana Yarı Maratonu’ndan” diye yazı kaleme almıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/yilin-ilk-mujdesi-adana-yari-maratonundan
Sevdiğim insanlarla bolca vakit geçirdiğim keyifli zamanın ötesinde de koşuyu 4.19 pace gibi (1 km’yi ortalama 4.19’da koştuğumu gösteriyor) beklentimin çok ötesinde bir sonuçla bitirince motive oldum.
Trabzon yerine Runtalya
Adana Koşusu’ndan sonraki hedefim Şubat ayının son hafta sonu düzenlenecek Trabzon’daki koşuydu. Ancak bu planımı Almanya seyahatimden dolayı iptal ettim. Bir de maalesef 6 Şubat’ta hayatımızda yaşadığımız en kötü afet olan Kahramanmaraş Depremi’nden dolayı Trabzon’daki etkinliği Ekim ayına ertelediler. Ben de doğal olarak bir sonraki koşu hedefi için daha önceleri defalarca katıldığım Runtalya’ya odaklandım.
Ancak Runtalya koşusundan önce yaptığım hazırlıklar istediğim gibi gitmedi. İşlerimin yoğunluğu yüzünden antrenman sayısını azaltmak zorunda kaldım (sık sık Kocaeli’ndeki sahaya ve Ankara’ya gittiğim için), ayrıca arada hastalandım ve yurtdışı seyahate çıktım. Sonuçta Antalya koşusuna %50 randımanla hazırlanabildim. Ancak bu bile yetti. Kendimi iyi koşacak gibi hissediyordum. Yine de işi şansa bırakmamak için koşu koçum Serpil Hoca’ya rica ettim, sağ olsun o da beni kırmadı ve Antalya’ya benimle birlikte geldi.
Stratejik konaklama hatası
Bu arada organizasyonu yaparken istem dışı büyük bir stratejik hata yaptım. Her zamanki gibi yeni bir şeyler arayışında olan ben, eski Antalya konaklarının butik otele çevrildiğini internette gördükten sonra, hep aynı Antalya otellerinde kalmayayım diye ‘Bu sefer de Kaleiçi’ndeki şu eski Antalya konaklarını deneyeyim, değişiklik olsun’ dedim. Demez olaydım.
Tuğba Danışmaz’ın tarihi atlayışı
Bir de tam kesişim noktasında olan Route Hotel diye bir yerde rezervasyon yaptım kendime. Geçen hafta sonu Cumartesi günü rötarla birlikte öğleden sonra uçan uçağımız saat 16.00 gibi Antalya’ya iniş yaptı. Ardından Havaş’ın otobüsüyle şehir merkezine indik, oradan hiç vakit kaybetmeden koşu kitlerimizi almak üzere Atatürk Kültür Merkezi’ne gittik. İlk defa yapılan bir koşu organizasyonunu beğendim. Son derece organize bir şekilde Antalya AKM’de önce 21k koşumun kategorisini 10k’ya değiştirdim ve sonra kitimi alıp çıktım. Akşamüzeri 6’ya doğru AKM’nin yakınında bir Antalya klasiği olan 7 Mehmet Restoran’a akşam yemeğimizi erken yemek üzere gittik. Karnımızı iyice doyurduktan sonra Kaleiçi’ndeki otellerimize check in yaptırmak üzere gittik. Kaleiçi’nde yürürken bizim İstrunbul koşu grubundan Polina’ya rastladım. Onu da yanımıza alıp Terracity Alışveriş Merkezi’ne gittik. Terracity’de hem şarj aleti hem de enerji jeli satın aldım. Ayrıca cumartesi akşamı hidrojenle ilgili online bir görüşme yaptım. O akşam biz Midpoint’te otururken, Tuğba Danışmaz üç adım atlamada tarihi bir atlayışla Avrupa Şampiyonu oldu. Buna da Serpil Hoca’nın cep telefonundan canlı olarak tanık olduk. Enka’nın atleti olduğunu belirtip şahsen tanıdığı Tuğba adına Serpil Hoca çok mutlu oldu. Hemen ilgili antrenörlere ve Tuğba’ya mesajlar attı. Midpoint’te bir şeyler içtikten sonra otellerimize dağıldık.
Kâbus gibi bir gece
Odama akşam 10 civarında giriş yaptım. Her şey yolunda gidiyordu. Yorgundum. Netflix’i açtım bir şeyler izlemeye başladım. 10 dakika sonra uykum geldi, kendi kendime “harika, erken uykum geldi, artık yatma vaktidir” dedim ve laptopumu kapatıp ışıkları söndürdüm, derin bir uykuya dalmak üzereyken bir anda dışarıda egzozu patlamış bir motosiklet beni uyandırdı. Kendi kendime ‘neler oluyor?’ tepkisiyle uyanıp, tekrar uyumaya çalıştığımı hatırlıyorum. Ancak bu olaydan hemen sonra bu sefer otelin yakınında genç bir avukat mahkemeye nasıl dilekçe verdiğini bağıra bağıra anlatıyordu. Hay Allah diyerek hayıflandım, uyumaya çalıştım fakat çocuk bir türlü susmadı. Yarım saat hikayesini dinledikten sonra bu sefer uzaklardan erkeklere seslenen kızların bağrışları devreye girdi. O geçti bu sefer kadın kadına ağır bir sohbet başladı. O bitti, arka arkaya motorlar geçti. O bitti, arabalar arka arkaya geçti, birbirlerine korna çaldılar. O bitti, genç bir erkek genç bir kadına kur yapıyordu. Yani anlayacağınız bütün gece o sesler hiç susmadı. En son bir ara gecenin 2 buçuk 3’ünde ışıkları yakıp tekrar Netflix'ten dizi izlemeye koyuldum, belki tekrar uyuyabilirim diye. Bir süre sonra mayıştığımı hissedip tekrar uyumaya çalıştım. Bu sefer de odanın içinde bir sivrisinek sesi beni rahatsız etti. Sinek kafamın etrafında vızıldadı durdu. Işığı yaktım, sineğin yerini keşfettikten sonra ilkini karavana yapıp ikincisinde sineği hakkın rahmetine kavuşturdum. Küçük bir zafer kazanma edasıyla elimi yıkayıp hemen tekrar yattım fakat dışarıda sesler bir türlü durmuyordu. Birbirini tekrar eden kafası iyi insanların konuşmaları, bitmez sohbetleri ve bağırıp çağırmaları, motor ve araba sesleri, korna sesleri, ikinci sivrisinek vızıltısı derken sabah 6’yı buldum.
Her lafa itiraz eden otel yetkilisi
Kısmet buymuş deyip sabahın 6’sında kendimi zorlayarak hiç uyku uyumamanın verdiği ağırlıkla yorgun argın yataktan kalktım. İlk iş dişlerimi fırçaladım, kendimi canlandırmak için rock müziği açtım ama hak getire, hazırlanırken yorgunluktan esniyordum. Sonra aşağıya indim, Serpil Hoca da kendi otelinden benim otelime yürüyerek gelmişti. Kaleiçi’ndeki otellerin hepsi neredeyse standart gibi kahvaltıyı sabah 8’den itibaren hazırladıkları için sabahın 7’sinde lunch box dedikleri kese kağıdının içinde ekmek arası peynir ve meyve suyu verdiler. Otelin kapalı kapısını açtım, Serpil Hoca içeri girdi sonra orada bulunan yetkiliden lunch box’ımızı istedim. İçindekileri yerken adamla konuşmaya başladık. Daha ilk cümlesinden arızalı olduğunu anladığımız bu arkadaş benimle nedense her söylediğime itiraz etme havasında konuşup sinir kat sayımı artırdı. Örneğin:
– Dışarıdaki gürültüden dolayı hiç uyku uyuyamadım.
– Normal. Burası Kaleiçi. Burada her yerde gürültü olur.
– O zaman oteldekiler nasıl uyuyor? Çünkü bütün sesler odamın içinde yankılanıyordu.
– Burada herkes uyur. Bu seslerden neden rahatsız oldunuz ki?
– (İçimden “Tövbe estağfurullah, bir çatlağa çattık” diye söylenip) Bütün gece kafası iyi erkeklerin ve kadınların, motorların ve arabaların, hatta sivrisinek seslerinden uyuyamadım. 2 saat içinde de bu uykusuzlukla 10 km koşacağım. Ben rahatsız olmayayım da kim olsun?
– Normal. Ben son 2 haftadır ortalama 3 saat uykuyla dimdik ayaktayım.
– (Adama iyiden iyiye gıcık olan ben) 10 km koşacağım diyorum. Sen bu uykusuzlukla 10 km koştun mu hayatında hiç?
– O zaman Kaleiçi’nde kalmasaydınız. Burada her yer böyle.
– Serpil, senin otelin böyle gürültülü müydü? Sen uyuyabildin mi?
– (Serpil Hoca sakin bir şekilde) Bende böyle gürültü yoktu. Ben rahat uyudum. Üstelik odam giriş katındaydı.
– Demek ki bütün Kaleiçi böyle değilmiş. Zaten bildiğimden uzaklaşıp böyle bir otel denemesi yaptığım için pişman oldum.
– Sizi en çok hangi gürültü rahatsız etti?
– Sarhoş olanların konuşmaları ve patlak egzozlu motor sesleri.
– Motor sesine bayılırım.
– Sen bayılmaya devam et. O motorların hepsini ileride elektrikli yaptıklarında hiç böyle ses çıkaramayacaklar. Bu bayılmak için son yılların.
– Olsun ben ses eklettiririm (bunu bu hıyar otel yetkilisi söylüyor). O motor sesi çok hoşuma gidiyor.
– Senin hoşuna gidebilir ama otel müşterilerini uyutmuyor o ses. (Sonra lafı değiştirmek için). Bir de ben şimdi koşuya gidiyorum, oradan dönüşüm zaman alabilir belki check out’um gecikebilir. Yani otelden 13.00 gibi çıkabilirim.
– 12.00 gibi müşterim olursa çıkmanız gerekebilir.
– 1 saatlik gecikmeden bir şey olmaz.
– Olur.
– Otelin havlusu da temiz değil. Üzerinde sarı lekeler var. Onu değiştirebilir miyim?
– Değiştiremezsiniz, 12’yi geçirirseniz sizi otele almayabiliriz.
– (Artık iyiden iyiye beni delirttiği için ben de ona çıkıştım) Bunu söylemek senin haddine değil. Bir otelin yetkilisi senin şu anda davrandığın gibi davranamaz. Ben de kariyerime otelcilikle başladım. “Senin bu davranışlarını yöneticilerine bildireceğim” dedim ve otelden çıktım.
İyiden iyice sinirlenmiş bir şekilde bizi dışarıda bekleyen taksiye bindim. Arabada zor sakinleştim.
Önlerden yer mücadelesi
Sonra koşu alanına doğru yürüdük. Sıfır uykulu ve ciddi sinirlenmiş olmama rağmen Serpil Hoca’yla esneme ve ısınma hareketleri yapınca bir şekilde kendime gelmeye başladım. Üzerine de bir bardak espresso içtim, tuvalete gittim ve koşuya artık hazırdım. Koşuya başlamadan evvel "ben bu halde nasıl koşacağım?" diye hayıflandığımı duyan Serpil Hoca "ben hiç uyku uyumadan 400 metre engellide Türkiye rekoru kırmıştım" deyince beni iyiden iyiye havaya soktu. Kafamdan psikolojik olarak "hiçbir engelin yok, Serhan, hazırsın" diye kendi kendimi telkin ettim.
Sonrasında koşu alanına gittim, iyi bir derece için önlerden bir yerden koşuya başlamam gerekiyordu, millet sıraya girmişti, büyük bir kalabalık vardı. Önlerden bir yerden sıraya girmeme oradaki yetkililer izin vermedi. Onlara “Ben hızlı pace’te koşuyorum, arkalardan başlayamam çünkü yavaş koşanlara takılıyorsun ya da üzerine çıkıyorlar, ciddi sorun oluyor” dedim ama bir türlü laf anlatamadım. Ben ısrar edince, oradaki yetkili kürsüyü göstererek “Şuradaki yetkili izin verirse girebilirsin” dedi, ben de kürsüye doğru yürüdüm ancak o gösterdiği yetkili oradan başka bir yere gitti ben de onun üzerine iş başa düştü deyip bariyerlerin üzerinden atlayarak yaklaşık 7-8. sıraya yerleştim. 2. veya 3. sıraya yerleşmek istiyordum ama bu curcunada buna da şükür dedim. Artık koşu için hazırdım.
Zorlu yarış, rekor sonuç
Start verildi. İlk kilometrelerden itibaren Serpil Hoca’yla anlaştığımız üzere 4 pace’lerde koştum. 3. km’ye kadar hızım ve enerjim gayet iyiydi. Ancak 3. km’den sonra bir anda bacaklarımı güçsüz hissetmeye başlayınca kendi kendime ‘eyvah bacaklarımdaki enerji boşaldı, ne yapacağım şimdi?’ diye hayıflandım ama sonra kendimi zorlamaya karar verdim. Bir de aklıma Terra City'den satın aldığım enerji jeli geldi. Koşudan evvel o enerji jelinden almayı unutmuştum. Boşu boşuna satın almış oldum. Yani koşuya 2 saat evvel yediğim küçük bir kuru ekmekle başlamıştım. Kendi kendime kızdım. Yine de o kadar yaptığımız hazırlık ve antrenman boşa gitmemeliydi. O 3 ila 8 km arasını nasıl koştuğumu ben bilirim. Kendimi zorladığım halde yorgunluktan 5 pace’e koşuyorum hemen bir gazla 4 pace’in altına iniyorum, tekrar yoruluyorum, 5 pace’e çıkıyorum tekrar zorlayıp 4 pace’lere iniyorum. O 5 km’de çok zorlandım. Son 2 km kala kendi kendime ‘haydi Serhan, son 8 dakika’ deyip gaza geldim ve tekrar hızlandım. Tam hızlandığım sırada Serpil Hoca’yı gördüm. Bana “Hadi Serhan, yavaş koşuyorsun, hızlanmanın vakti geldi” diye seslendiğini duydum. İçimden ‘bu hızlanmış halim ama biraz daha hızlanmak için kendimi zorlayayım’ dedim. Yavaşladığımda beni geçmiş olan bazı koşucuları yakaladım son km’de geçtim ve tüm yarışı 41 dakika 45 saniyelik dereceyle bitirdim. 1.500 koşucu arasında genel klasmanda 43., tüm erkekler arasında da 36. oldum. Koşu sonuçlarını http://sonuc.plustiming.com/cert.aspx?uid=16389-261-3-200459 linkinde bulabilirsiniz.
Sonra çıkışta Rotaryanların yolu kapatıp insanları kendi stantlarına yönlendirdiklerini fark ettim. Tam aralarından geçecekken bana tezahürat yapınca ben de mecburen stantlarına girdim ve ikramlarından aldım. Sağ olsunlar. Ardından Serpil Hoca’yla sözleştiğimiz buluşma noktasına gittim. O da 10 dakika sonra bulunduğum yere geldi. Birlikte esneme hareketleri yaptıktan sonra Kaleiçi’ne gitmek üzere hareket ettik.
Otele varır varmaz gündüzcü olan otel yetkilisinden havlu istedim. Kirli havluyu gösterdim. Adam son derece kibar bir şekilde özür diledi ve havluyu hemen değiştirdi. Ardından gececi olan yetkiliyle aramda geçen diyaloğu biraz anlattım. Onun adına da özür diledi ve amirlerine ileteceğini belirtti. Sonra “Saat 13.00 gibi çıkabilir miyim?” diye sordum. O da “Tabii beyefendi, hiç sorun olmaz” dedi. Çok rahatlamış bir şekilde odama çıktım, duşumu aldım ve hazırlanıp otelden ayrıldım.
Tatsız başlayıp tatlıya bağlanan macera
Serpil Hoca ve Polina’nın gelmesiyle Kaleiçi’nde bir meyhaneye gittik. Antalya’da yaşayan ve çalışan askerlik arkadaşım Ozan ve partneri bulunduğumuz meyhaneye geldiler. Harika bir yemekten sonra Akra Barut Otel’e bizi bıraktı. Burada Adım Adım’ın kıdemlilerinden ve aynı zamanda Istrunbul koşu grubundan Emre Öztuna (kendisi de Adım Adım'da koşu koçluğu yapar, iyi bir koşucudur) ve eşi Ayça Öztuna'yla buluştuk. Kahve içip tatlı yiyerek güzelce sohbet ettik. Sonrasında, sağ olsun Ozan bizi tekrar otelden aldı ve havalimanına bıraktı.
23 senelik arkadaşım Ozan’la vedalaştıktan sonra havalimanına giriş yaptık. İçeride bir yandan İstanbul Ataköy’deki Avrupa Şampiyonası’nı izlerken Serpil Hoca’ya; “Hayatımda ilk defa hiç uyumadan bir yarışa katıldım. Sıfır uykuyla bu performansı gösterebildiğimi gördükten sonra her şey kafamda netleşti. Bundan sonra performansım çok daha iyi olacak” dedim ve bana eşlik ettiği için kendisine teşekkür ettim.
O da 41.45’lik performansın beklediğimiz bir süre olduğunu ancak bunu hiç uyku uyumadan yapmış olmamın takdir edilesi bir tarafı olduğunu söyledi. Can sıkan bir pazar sabahı harika bir şekilde sonlanmıştı. Gönül rahatlığıyla İstanbul uçağımıza bindik.
Yaşayana zor okuyana komik bir anı olmuş buna katkı espirili anlatış tarzınız da olabilir tabi Serhan bey güldürdünüz beni teşekkürler. Başarınız içinde tebrikler :)