Yeni dünya düzenine doğru

“Virüsün öğrettikleri” başlıklı son blog yazımda 17 madde sıralamıştım. Bu öğretilerin sonuncusu da yeni dünya düzeniyle alakalıydı. Bundan sonra birçok şeyin eskisi gibi olmayacağını, bazı alışkanlıklarımızı, düzenimizi, yönetim şeklimizi hatta hayat modelimizi değiştirmek zorunda olduğumuzu belirtmiştim. Şimdi bu öngörülerimi detaylandırıyorum.

 

Yeni dünya düzeni derken neyi kastettiğimi aşağıda sizlerle paylaşmak isterim. Madde madde sıralıyorum:

1. Her şeyin dağıtık sistemlere göre organize edilmesi

Dağıtık sistemler konusunu 2000’li yılların başından beri konuşuyorum, sonunda Covid-19 sebebiyle hepimiz “Evde Kal”dığımız için dağıtık sistemlerin ve kendi kendine yeten evlerin gerekliliğini anlamaya başladık. Ne demişler: “Bir musibet, bin nasihatten iyidir.” Dağıtık sistemler derken, her konuda yerinde üretim ve yerinde tüketimden bahsediyorum. Özellikle yaşamımız için elzem olan enerji, su ve gıdayı evimizden, evimizin bahçesinden, oturduğumuz siteden veya evimize yakın bir yerden elde edeceğiz ve tüketeceğiz. Örneğin İstanbullular artık Antalya’dan domates satın almayı bırakıp yakın bir yerlerden tedariki sağlayacaklar. Kafanızda daha iyi canlandırmanız için kendi kendine yeten evler örneği verebilirim. Bir ev düşünün kendi enerjisini, suyunu ve gıdasını üreten. Şehir planlaması da dağıtık sistemlere göre tasarlanacak. Gerekli görüldüğü takdirde, bu temel ihtiyaçları birbirine yakın olan evler transfer edecekler. Bir evin çatısında güneş enerji sistemiyle üretilen elektriğin mikro şebekeyle komşusuna transfer edilmesi gibi. Tüm bunların nasıl olacağını ve işin teknik tarafını şimdilik burada bırakıyorum. Çünkü sadece dağıtık sistemler konusunda en az 5 blog yazısı kaleme alabilirim. İleride detayları paylaşmayı planlıyorum.

2. Her şeyin otomatize olması

Tüm dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde birçok üretim tesisi tam otomatize hale getiriliyor. Yani her yerde mavi yakalı işe almaktansa aynı işi makineye yaptırıyorlar. Bu şekilde hem maliyeti düşürüyorlar, hem de insan kaynaklı hataları ortadan kaldırıyorlar. O yüzden ileride mavi yaka diye bir kategori kalmayacak. İnsanların da kantite (nicelik) yerine kaliteye odaklanıp bu makineleri yönlendiren veya yeni dönemde ortaya çıkan ‘know-how’ ve bilim gerektiren alanlarda kendilerini geliştirmeleri gerekecek.

3. Eğitim sistemindeki değişiklikler

Herkesin iyi eğitim gördüğü (eğitimin ücretsiz ve mecburi olduğu) yapay zeka, bilgisayar mühendisliği, mikrobiyoloji, genetik mühendisliği gibi niş konuların ön plana çıktığı, dijital eğitim gibi farklı modellerin geliştirildiği, öğrencileri gereksiz ezber yerine gerçek hayata hazırlayan ve kendileriyle barışık bir neslin yetiştirildiği bir eğitim sisteminden bahsediyorum. Herkesin nasıl ücret ödemeden iyi eğitim alabileceğinin modeli de çok basit bence. Tüm memleketin özel okullarla donatıldığını ve yüksek kalite eğitim verildiğini düşünün. Öğrenci ve ailesi bir ücret ödemiyor. Devlet, özel okulun işletmecisine öğrenci başına ücret ödüyor. Tabii karşılığında da belli bir kaliteyi tutturmak zorunda. Özel okul işltemecisi daha fazla para kazanayım diye kaliteden ödün verirse sistemden direkt şutlanacak bir modelden bahsediyorum. Özel sektör ve mikro yönetim modeliyle memleketin her köşesinde kaliteli eğitimi bedelsiz vatandaşın hizmetine sunmak mümkün.

4. Temel Gelir (Basic Income)

Covid-19 salgını sebebiyle her ülkede işsizlik patladı. İhtiyaç sahibi sayısı katlanarak arttı. İleride mavi yakalıların yerini yapay zekayla çalışan makinelerin alacağını da varsayarsak işsizlik her yerde büyüyen bir problem haline gelecektir. Bu sebeple bence ekonomisi güçlü devletler ileride tüm vatandaşları için temel gelir sistemini kuracaklar. Yani bir ülkenin tüm vatandaşları asgaride yaşamlarını idame edebilmeleri için maaş alacaklar, çalışsın veya çalışmasın. Çalışırsa tabii gelirini artırabilecek pozisyona gelecektir. Aynı sistemin kendi ülkemizde kurulabilmesini hâlihazırdaki durumda pek mümkün görmüyorum. Ancak Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli var. İleride ekonomimizi rayına koyarsak neden olmasın?

5. Dijitalleşme

Fiziksel olarak yapılan her şey dijitale dönecek. Örneğin kağıt kullanımı dokümantasyonda kalkacak. Kağıt bir tek hijyen için kullandığımız bir ürün olarak hayatımızda olacak. Kamunun, özel sektörün ve STK’ların tüm işleyişi dijitalleşecek. Kağıt para diye bir şey kalmayacak. Eğitimler, toplantılar, görüşmeler hep video konferans sistemiyle olacak. Alışveriş için insanların haldur huldur AVM’lere doluşma alışkanlıkları giderek son bulacak, herkes ürünü ayağına getirtecek. Tüm evrak, kağıt, dosya işlerinin hepsi dijitale dönecek, inanılmaz bir gericilikle hâlâ her şeyde ıslak imza isteme dönemi bitecek.

6. Kripto Para (Cryptocurrency)

Kağıt para diye bir şey kalmayacak. Hatta gelecek nesiller bizimle dalga geçecekler. Ne komikmiş, birbirlerine kağıt alıp veriyorlarmış diye. Tüm paranın dijital sistemde yönetilmesiyle birlikte kripto paralar da bir yaşam şekline dönüşecek. Bitcoin ve muadillerinin her yerde yaygınlaşmasının ötesinde ‘blockchain modeli’ veya geliştirilen benzer modeller yapılan tüm işlerde alt yapıyı oluşturacak. Buna kontratların ifa edilmesi de dahil.

7. %100 yenilenebilir enerji

Bunu defalarca söyledim. Burada da tekrarlıyorum. Her şey %100 yenilenebilir enerjiye dönecek. Başta güneş enerjisi olmak üzere, rüzgar, jeotermal, hidroelektrik (projenin düzgün yapılması kaydıyla), biyogaz, biyoyakıt, biyokütle, hidrojen, dalga ve akıntı gibi enerjimizi doğanın tüm unsurlarından elde edeceğiz. Fosil yakıtların modeli değişecek. Enerji kaynağı olarak kullanılıp yakılmasındansa petrokimyaya ağırlık verilip hammadde olarak kullanılacak. Örneğin petrol petrokimyada, doğal gaz da gübre üretiminde kullanılacak. İklim değişikliğini düzeltmemiz için enerji modellemesini komple bu şekilde düzenlememiz gerekiyor. Bu konuları 2013 yılında kaleme aldığım Turkish Policy Quarterly’deki “Türkiye neden %100 yenilenebilir enerjiyi hedeflemeli?” başlıklı blog yazımda da ele almıştım: http://turkishpolicy.com/article/632/why-turkey-should-aim-for-100-renewable-energy-summer-2013

Teknolojinin ve ekonomik modellerin gelişmesiyle ileride enerjinin vatandaşlar ve şirketler için bedelsiz hale gelmesi de bence mümkün kılınabilecek. Bu da ekonomik gelişmeyi hızladıracak.

8. Devletler, yerel yönetimler ve STK’lar

Bence devletlerin fonksiyonları temel unsurlara indirgenecek. Başta güvenlik olmak üzere, adalet, eğitim ve sağlıkta devlet her zaman olacak. Diğer konularda mikro yönetimle daha hızlı ve verimli bir yönetim anlayışı için yerel yönetimler ve STK’lara daha fazla iş düşecek. Örneğin turizmi, turizm sektörünün temsilci STK’sı yöneterek sektördekilere kendi sektörlerini yönetme yetkisi verilecek. Tabii bu durumda da yönetişimi çok sıkı kurallara bağlamak gerekecek. Seçilen başkan ve yönetim kurulu belli bir süre görevde kalabilecekler, sonrasında yetkileri devretmeleri gerecek. Sektörlerin kendilerini yenilemeleri için bayrak değişimi şart.

9. Farklı gezegenlere yolculuk ve yerleşim

İçinde bulunduğumuz şu dönemde bilim insanlarının ortak çabası Mars’ta hayat kurma üzerine şekillendi. Bunu başardıktan sonra mutlaka diğer gezegenlere de bakacağız ve hatta galaksiler arasında seyahate başlayacağız. Aklımızın alamayacağı uzaklıkta bulunan gezegenler keşfedip insan yaşamını oralarda mümkün kılacağız. Sonrasında da gezegenler ve galaksiler arası politik, kültürel ve ticari ilişkiler başlayacak. O dönemleri tabii ki göremeyeceğiz ancak biz insanlar içinde bulunduğumuz şu dönemde Mars’ta bunu mümkün kılarak temelleri atacağız.

10. Biyolojik savaşların önüne geçilmesi

İnsanlığı tehdit eden 3 ana unsurdan söz etmiştim: Salgın, nükleer savaş ve iklim değişikliği. Bu koronavirüs salgınının en kötü tarafı pandemiye dönüşüp dünyanın hemen hemen her köşesine yayılmış olması. Bu bazı kötü niyetli insanlar tarafından örnek alınmaya çalışılacak ve ileride biyolojik tehdit ve hatta daha da ötesi, biyolojik savaş unsuruna dönüştürmeyi mümkün kılacak. Gözle göremediğimiz, fark edemediğimiz bir mikro organizmanın tehdit unsuruna dönüştüğünü ve insanlığı tehdit ettiğini düşünebiliyor musunuz? Burada epidemiyoloji (salgın hastalıkları ve tedavilerini inceleyen bilim), viroloji (virüs bilimi), nöroviroloji (klinik sinirbilim, viroloji, immünoloji ve moleküler biyoloji disiplinlerini bünyesinde harmanlayan disiplinler arası bir alan), immünoloji (bağışıklık bilimi), moleküler biyoloji, bakteriyoloji (bakterileri inceleyen bilim dalı) gibi alanlar önem arz edecek ve bu alanlarda çalışmalar çok ilerleyecek. Umarım bu konuda kontrol her zaman iyi insanların elinde olur.

11. Nükleerin dünyadan defedilmesi

Bilimle ve mühendislikle uğraşan herkesin nükleer disiplinine karşı bir hayranlığı vardır ve bir çok bilim insanı veya akademisyenler enerjide dengelerin oturması için nükleerden başka çaremizin olmadığını savunurlar. Bu söylemin ben tam tersini düşünüyorum. Nükleerin kullanımının dünyada durdurulması gerektiğini, onun yerini yenilenebilir enerjinin rahatlıkla alabileceğini hatta daha da ilerlemiş modellerle enerjinin bedelsiz duruma gelebileceğini düşünüyorum. Nükleerin bence tek kullanım alanı uzay olmalıdır. Yani dünyadan defedilmelidir. Uzayda da nükleer araştırma ve geliştirme merkezleri kurulabilir, örneğin ayda böyle bir üs oluşturulabilir, kullanım alanı da sadece ve sadece uzayda seyahati mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir.

12. Bitki bazlı beslenmenin artışı

Kebap gibi etli yapılan bazı yemekleri çok seven biri olarak etin kullanımının kendimce ve çevremde gittikçe azalacağını görebiliyorum. Yaş ilerledikçe daha az et yediğimi ve her eti yiyemediğimi söyleyebilirim. Burada en önemli etken alışkanlıkların zamanla değişmesi ve vücudumun hissiyatı. Yani beynimdeki sinyaller et tüketimini azaltmam gerektiğini bana söylüyor. Aynı zamanda zeytinyağlı yemekleri giderek daha fazla bayıla bayıla yiyorum. Şimdi kendimden örnek verdim. Dünya geneline de baktığımızda vegan ve vejetaryen sayısının hızla arttığını gözlemleyebiliriz. Burada ortaya konan görsel ve yazılı kampanyaların büyük etkisi var. Bir de tabii lezzetli vegan yemeklerinin alternatif olarak çıkması da önemli bir etken. Burada vegan ve vejetaryen dostlarımla tek bir konuda hemfikir değilim, o da et yemenin iklim değişikliğinin en büyük sebeplerinden olduğunu söylemeleri… Bu bana abartılı geliyor. Sorunun özüne bakılırsa karbon salınımını bu kadar yukarı çıkaran unsurun insan nüfusunun ve insanların hareketliliğinin sürekli artması olduğu görülür. Ha, olayı ineklerin gaz çıkarmasına indirgiyorlarsa onun da çaresi var. Biri el atsa bunu rahatlıkla halledebilir. İneklerin veya diğer büyükbaş hayvanların arkalarına onları rahatsız etmeyecek bir aparat bağlayıp çıkardıkları o gazı toplayıp daha sonra da enerji dahil farklı amaçlarla kullanabilirler. Burada insan sayısı gibi hayvan sayısının da çok artmasının iklim değişikliğini hızlandırabileceğini unutmayalım. Doğal besin zincirinin aklımıza getirelim. Sonuçta doğada her şey bir denge. Son olarak karbonu emen canlının bitkiler olduğunu unutmayalım. O yüzden ağaçlandırmanın iklim değişikliğiyle savaşta çok elzem bir rolü var.

13. İnsanlara çip takılması

Bu konuyu eskiden beri yakın çevremle tartışırız. Son dönemde çok konuşulur oldu. Geçenlerde tenis dünyasında 1 numaraya kadar yükselebilmiş Rus tenisçi Marat Safin’in beyanatı bu konuyu tekrar açığa çıkardı ve tartışma başlattı. Marat Safin, Bill Gates’i örnek vererek: “Onun her şeyi çok iyi öngören biri olduğunu düşünmüyorum. Bence her şeyi biliyordu. İnsanlara aşıyı yerleştirecekleri mikroçiplerle mümkün kılacaklar. Herkes bu mikroçipleri takmak zorunda kalacak. Dünya liderlerinden daha güçlü para sahibi insanlar var. Dünyanın sahipleri onlar ve bu işi onlar gerçekleştirebilirler.” diye beyanat verdi. Bu röportajın linkini de paylaşıyorum: https://www.tennisworldusa.org/tennis/news/Tennis_Stories/86466/marat-safin-humans-will-just-be-walking-around-with-a-chip-soon/

Safin’in haklı olduğu taraflar var. İnsanlara çip takılması konusunda ise açıkçası kendim de tam bir karar verebilmiş değilim. Bir taraftan, insanların sağlık durumuyla ilgili sürekli bilgi alıp bir sorun çıktığında önlemini hızla alabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyorsak takılması mantıklı geliyor. Diğer taraftan insanları robotlaştıracak kadar kontrol edecek ve giderek hayatlarını tehdit edecek bir unsur haline gelirse o zaman da kesinlikle karşıyım. O yüzden bu konuda şahsen muallaktayım. Önümüzdeki zaman ne olacağını gösterecek.

14. Kapitalist sisteme ayarlamalar yapılması

Sadece tüketime dayalı vahşi kapitalist sistemin yerkürenin bütün dengelerini bozduğu bir gerçek. Bunun acısını iklim değişikliğinin sonuçlarını birebir yaşayarak çekmeye başladık. Gelecek nesiller daha da fazla çekecek. O yüzden sisteme bazı ayarlamalar yapılacak. Ekolojik sisteme katkıda bulunanlar ve yaptığı işleri doğayla barışık olanlar ödüllendirilecekken bunun tam tersi doğaya zarar veren şahıslar, şirketler, kurum ve kuruluşlar cezalandırılacak. Bunun için yeni sistemlerin kurulduğuna, ayarlamaların yapıldığına ve modellerin geliştirildiğine tanık olacağız. 

 

15. Yeni teknolojilerin hızlanması

Her alanda teknoloji gelişiminin hızlanması için yeni mekanizmaların oluşturulacağını düşünüyorum. İnsan tarihinde gelmiş geçmiş en fazla teknolojik gelişimin yaşandığı bir neslin temsilcisi olarak hâlâ teknoloji gelişiminin yavaş olduğunu düşünüyorum. Kaydedilmesi gereken gelişmelerin bu kadar yavaş olmasının sebebiyse, kamudakilerin önemli bir çoğunluğunun o vizyona sahip olmamaları, akademisyenlerin önemli bir çoğunluğunun kendi kendilerine yarattıkları dünyada rahat rahat takılmaları ve göstermiş olmak için iş yapmaları, özel sektörde çalışanlarda para ve güç sahibi kişilerin de önceliklerinin daha fazla para kazanmak olmasından dolayı yapılması gerekenleri yapmadıklarını, hatta yapılması gerekenleri engellediklerini söyleyebilirim. Şimdi bu çarpık düzende dahi bazı yeni teknolojilerin ve modellerin çıkıyor olması tamamen bazı bilim insanlarının ve teknoloji gelişimine yürekten inanan ve kendilerini riske atan girişimcilerin ve sosyal girişimcilerin insanüstü gayretinden kaynaklanmaktadır. Bu insanların önlerinin açılması gerekir ve hatta tüm dünyada işleri hızlandırmak için kollektif çalışma yapabilecekleri, her konuda tam desteklenecekleri bir mekanizma oluşturulabilir. Bence bu sistemler de oluşacak ve enerji, su, gıda, sağlık, lojistik, gayrimenkul, finans, ulaşım gibi aklınıza gelecek her alanda büyük gelişmelere tanık olacağız. Hayırlısı olsun smiley

 

Yukarıdaki maddelere daha başkalarını da ekleyebilirim ancak işi tadında bırakmak için şimdilik burada bir nokta koyuyorum. Son olarak şunu söyleyebilirim: İçinde yaşadığımız dünyayı gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir hale getirmek istiyorsak değişim şart. Bu değişimi biz insanlar kendi kendimize proaktif bir şekilde yapmamız gerekirken maalesef (bir nasihat bin musibetten iyidir misali) başımıza gelen pandemiden sonra bunu hızlandıracağız. Buna mecburuz. Sanırım bu salgından herkes kendi payına gerekli dersleri çıkardı. Değişimi iyi insanların gerçekleştirdiği ve dolayısıyla kontrolün de iyi insanların elinde olduğu, kötülüğün yok olacağı yeni bir döneme giriyoruz. Şimdi değişim zamanı!

 

Yazının bonusu: Bu yazı vesilesiyle yeni dünya düzenini anlatırken bolca atıfta bulunduğum "Sürdürülebilirlik" ile ilgili misafir eğitmen olarak Kadir Has Üniversitesi'nde 15 Nisan 2020 tarihinde verdiğim dersin kaydını paylaşmak isterim. Bu vesileyle beni dersine çağıran sevgili Dostum Dr. Uygar Özesmi'ye de teşekkür ederim: 

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için