Yılın ilk müjdesi Adana Yarı Maratonu’ndan

Geçen sene ilk defa katıldığım ve keyif için koştuğum Adana Yarı Maratonu’na bu sene daha farklı bir kafa yapısıyla katıldım. Yarı Maraton kaydımı 10 km’ye değiştirdim. 3 haftalık antrenman sonucunda genel klasmanda 46., kendi yaş kategorimde (45-50) 2. oldum. Önceki senelerle tek fark asılmaya başlamam oldu ve böylelikle 2023’ün kendi adıma ilk güzel haberine Adana’da imza atmış oldum.

Adana’ya 6 Ocak Cuma gününden gittik. Normalde akşam saatlerinde uçacakken bu sefer saat 14.00 uçağıyla uçtuk. Ayağımızın tozuyla ilk iş gıda işinde üretim yapan bir arkadaşımızın üretim tesisini gezmek oldu. Güzel bir turdan ve leziz atıştırmalıklarını denedikten sonra kendime özgürlük tanıdığım Cuma akşamı Adana’nın klasik kebapçılarından Kazancılar’a yemeğe gittik. Bu yemekte rakı eşliğinde meze ve Adana kebabın dibine vurduk. Yemeği kadayıf ve Atom (Normalde herkes acı Atom mezesini bilir. Adana’da bir de hurma, bal ve kaymak karışımı Atom adında tatlı var) ile taçlandırdık.

Cuma akşamı otelimize mutlu döndük. Ertesi sabah Istrunbul koşu grubunda yazıştığımız üzere sabahın 8’inde ısınma antrenmanı yaptık. Bu antrenmanda Hilton Oteli’nin çevresini turlayıp Merkez Park’ın içindeki parkurda toplamda yarım saatlik jog atma diye tabir ettiğimiz ya da bir başka deyişle easy (kolay) koşuyu ortalama 6 pace’le yaptık. Koşu terimlerine alışık olmayan okuyucularım için 6 pace demek 1 km’yi 6 dakikada koştuk anlamına geliyor. Dolayısıyla yarım saatlik bu easy koşuyla toplamda 5 km mesafe kat etmiş olduk.

Sakatlıklarım için özel önlemler

Ardından Istrunbul koşu grubu olarak otelin giriş katında bulunan kapalı salonda esneme yaptık. Benim özellikle stres kırığı ve piriforis ağrısı (kalçamızın derininde bant şeklinde uzanan bir kastır. Piriformis sendromu; siyatik sinirinin piriformis kası altında baskı altında kalmasıyla ortaya çıkan; bel, kalça ve bacak ağrısı, bacak arkasına ve ayağa yayılan uyuşma, karıncalanma belirtileriyle tanımlanmaktadır) problemlerim olduğu için buraları rahatlatacak hareketler yaptım. Grupta özellikle Aylin ve eşi Doğan’ın da benzer problemleri olduğu için bu konuda önemli tavsiyelerde bulundular. Hem stres kırığı hem de siyatikten mustarip Aylin’in bu konuda bilgi seviyesi bir fizyoterapistin seviyesine gelmiş neredeyse.

Daha önce koşu koçum Serpil, fizyoterapistim Gizem ve şimdi de Aylin’in tavsiyesiyle gün boyunca stres kırığının bulunduğu ön alt bacağımın üzerine yarımşar saat boyunca 3 kez buz koydum. Piriforis için de esnetme hareketlerini bol bol yaptım. Spordan sonra hızlıca kahvaltı yaptık, sonra duş alıp dışarıya koşu kitlerini almaya gittik.

Önden dağıtılan madalyalar

Koşu kitlerini alacağımız sanat merkezinde de tam bir keşmekeş söz konusuydu. Önce numaramı belirledim, sonra numaramla çantamı almak için sıraya girdiğim sırada görevlilerden biri etrafa “madalyaları vermeden göndermeyin” diye bağırmaya başladı. Adamın 5 dakika boyunca çabasını izledikten sonra yanına gittim ve aramızda şu diyalog geçti:

– Madalyaları koşudan önce mi dağıtıyorsunuz?
– Evet, madalyaları bekliyoruz, henüz ulaşmadı ama gelirse şimdiden vereceğiz.
– Normalde madalya koşuyu tamamlayana verilmez mi?
– Bu memlekette hiç kimseyi memnun edemiyoruz.
– Bunun memnuniyetle alakası yok, beyefendi. Koşuda insanlara bir amaç gerekli. Madalya da bunlardan biridir. Tüm organizasyonlar madalyayı koşudan sonra dağıtır, sizin koşu kitleriyle dağıtmanız bana enteresan geldi.
– Valla biz Adana’da böyle yapıyoruz.
– Peki anlaşıldı. O zaman şimdi madalyayı almazsak koşudan sonra da alamayacak mıyız?
– Koşudan sonra madalya dağıtmayacağız, ya şimdi ya hiç.
– Tamamdır, o zaman. Başa gelen çekilir, madalyaları bekleyeceğiz. Ne zaman gelir?
– 1 saat önce gelmiş olması gerekiyordu, hâlâ bekliyoruz, ne zaman geleceği belli değil.

Bunu söyledikten 10 dakika sonra adam telefonda bağıra bağıra dışarı çıktı, dışarı çıktıktan 5 dakika sonra elinde onlarca madalyayla içeri girdi ve görevlilerin durduğu masaların arkasına geçti. Sonra o keşmekeş içinde madalyaları dağıttılar.

Adana Arkeoloji Müzesi ziyareti

Yaklaşık yarım saat onların madalya getirmesini bekledik, o sırada çantada bulunan tüm eşyaları tamamladım, madalyalar gelince de ben de hemen madalya sırasına geçip madalyamı aldım. Ardından çipimi alıp dışarı çıktım. Dışarıda bizim Istrunbul grubundan arkadaşları görüp yanlarına gittim. Ardından bu madalya hikâyesini anlattım. Çok şaşırdılar, önceden madalyalarını almadan çıkmışlardı. Hemen içeri girip madalyalarını talep edip onlar da madalyalarını aldılar. Böylece hepimiz hazırdık.

Daha önce konuştuğumuz üzere Adana Arkeoloji Müzesi’ne gidelim dedik. Bizi Adanalı arkadaşımız arabasına aldı, zaten sakatlığımdan dolayı daha fazla yürüyecek durumda değildim. Birçok arkadaşımız Sanat Merkezi’nden Adana Arkeoloji Müzesi’ne yürüyerek gitti. Orada buluştuk.




Muzlu süte orijinal ‘paketleme’

Adana Arkeoloji Müzesi’nden sonra Adana’da geçen seneden klasikleşmiş muzlu süt içmek için Kazım Büfe’ye gittik. Orijinal davranış kalıpları bol olan Adana’da Kazım Büfe’de de “1 adet” deyince 1 bardak yerine 1 büyük 1 küçük bardaklık muzlu süt verdiler (yani 1 adet demek 1.5 bardak anlamına geliyor). 6 kişilik masamızda bitiremediğimiz mutlu sütleri paket yaptılar. Biz paket yapmak derken bardakların üzerine kapak koyup o şekilde götürmemizi sağlayacaklar sanmıştık, oysa onun yerine içilmemiş muzlu sütü pet şişelerin içine koyup bize verdiler. Yani “al götür” hizmetlerinde ve içilmemiş muzlu sütler için pet şişe kullanıyorlar.



Kebap dışı bir lezzet alternatifi: Croma

Sonra otelimize geri döndük. Otelde bacaklarıma buz koyup dinlendikten sonra akşam yemeği için erken sayılabilecek bir saatte Adana’daki Croma adlı restorana gittik. Akşam 18.30’da restorana vardık ve Istrunbul koşu grubuyla birlikte güzel bir akşam yemeğinden sonra otelimize döndük. Bu arada Adana’da Adana Kebap dışında başka bir alternatif arıyorsanız Croma’yı tavsiye ederim. Restoranın imza ürünü Brisket Burger. Ben de koşudan bir gün önce olduğu için burger ekmeği yerine brisket etinin (yani ince ince dilimlenmiş bonfile et) yanına pilav koydurdum. Başlangıçlar, brisket burger ile diğer ana yemek ürünleri ve tatlılar, tüm ürünleri çok lezzetli. Croma’yla ilgili bilgi edinmek için https://www.instagram.com/cromaadana/ linkinde bulunan Instagram sayfasına girebilirsiniz.

Odamıza vardıktan sonra yarım saat içinde uyudum. Zaten çok yorgundum, erken saattir, film seyredelim dedik ama filmi izleyemeden uykuya dalmışım. Ertesi gün sabah 6’da kalktım. Hızlı bir şekilde duş alıp hazırlandıktan sonra kahvaltıya indim. Koşudan 2 saat öncesinde kahvaltı yapmak, çok yememek ancak yüksek enerji verecek bir ürün yemek önemliydi. Bu yüzden yarım kase badem suyu içerisinde yulaf, fındık, ceviz, fıstık üzerine de bal koydum. Kahveyle birlikte tükettim. Ardından odaya çıkıp son kez buz yapıp sonra hazırlığa geçtim. Son hazırlıkları tamamladıktan sonra önceden sözleştiğimiz üzere lobiye 08.30 gibi indim ve Istrunbul koşu grubundaki diğer arkadaşları beklemeye koyuldum. 5-10 dakika içinde herkes aşağıya indi. Sonrasında otelden hep beraber koşu alanına doğru hafif tempoyla koşmaya başladık. Bu bizim için aynı zamanda ısınma anlamına da geliyordu.

Yarış başlangıç sıralaması da orijinal!

Koşu alanına vardıktan sonra tüm eşyalarımızın bulunduğu çantaları kitlerin bırakıldığı yere bıraktık. Ardından resim çekme ve esneme çalışmalarından sonra saat 09.15’i bulmuştu. Yine bir orijinal Adana organizasyon modeli olarak Adanalılar 10 km koşusunu 09.30’da başlatıp, yarı maraton yani 21 km koşusunu da 09.45’te başlatacaklarını duyurdular. Burada şunu belirtmek isterim ki, katıldığım tüm koşu organizasyonlarında normalde en uzun mesafeden başlanılır, en kısaya doğru başlama saatleri ayarlanır. Örneğin İstanbul Maratonu’nda maraton koşucuları ilk çıkışı yapar, ardından sırasıyla 15 km, 10 km ve en sonunda da halk koşusu çıkış yapar. Tabii Adana’da işler her zamanki gibi farklı ele alınıyor. Renkli Adana’yı seviyoruz.



Saatler 09.15’i gösterdiğinde koşu alanına doğru hareket ettim ve son koşu ısınmalarımı yaptım. Bunun içinde açılmak için birkaç kez 50 metre sprint koşma da vardı. 5-10 dakikalık ısınma faslından sonra koşuya 5 dakika kala koşu alanının içine başlama noktasına yakın bir yerden bariyerlerin üzerinden atlayarak girdim. Hızlı tempoda koşacağım için daha yavaş tempoda koşacak insanlara takılmamak adına olabildiğince ileri doğru gittim. 3. sıraya geldiğimde de durdum. Çünkü önümde elit atletler duruyordu, ben de başkasına engel oluşturmamak için kendime 3. sırayı seçtim. Ve 10 dakika gecikmeyle koşu 09.40’ta start aldı.

Tempoyu korumak için öz telkin

Çok doğru bir yerde durduğumu yarış başlar başlamaz anladım. Etrafımdakiler genelde hep aynı tempoda koşuyorlardı. Hemen önümde olan bir gruba takıldım. Onlar benim koşudan önce hedeflediğim 4:10-4:20 pace’ten bir tık daha hızlı koşuyorlardı. Bu arada hedef pace’im koşu koçum Serpil Hoca tarafından yarış öncesinde bana verildi. 4:00-4:10 arasında koşan bu grupla 5 km kadar koştum. Tabii normal hızımın üzerinde koşmaya kendimi zorladığım için nefes nefese koşuyordum. Koşunun yaklaşık yarısında, 5,5 km sonrasında iyiden iyiye yorulduğumu hissetmeye başladım. Stres kırığını hiç hissetmiyordum ancak kalça ağrısı iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. Bu noktada da mental olarak kendimi adapte ettim ve koşu sırasında kendi kendime sürekli “İyisin Serhan. Bir sorunun yok. Bu kalça ağrısı geçici. Esasında böyle bir ağrın yok. Temponu düşürme, aynen devam” diyordum.

Bu kendi kendime yaptığım telkinler işe yaradı. Bir süre sonra ciddi ağrım olmasına rağmen ağrıyı hissetmemeye başladım. Tabii koşu bittikten sonra ağrı aynen katma değerli olarak döndü ama önemli olan koşu sırasında ağrımı nötralize etmemdi.

Koşuya başladıktan 5,5 km sonra hızımı mecburen düşürmeye başladım. Çünkü hem yorgunluk emareleri iyiden iyiye başlamıştı hem de bacaklarım bir süre sonra gitmemeye başladı. Böylece uzun süre beraber koştuğum gruptan kopmuş oldum.

Birkaç kilometrelik koşu arkadaşı

2 dakika boyunca hızımı sürekli yavaşlattığım bir dönemde arkadan gelen bir koşucu bana “Çok eğik koşuyorsun, dik koşman lazım” gibi bir laf attı. Ben de ona yorulduğumu ve o yüzden böyle koştuğumu söyledim. Ardından baktım bu koşucu yaklaşık 4:20-4:30 bendinde koşuyor bu benim hedefime yakındı. Sonra arkadan adama seslendim “geliyorum, beraber koşalım.” Adam bana hemen cevap verdi, “Hay hay, bekliyorum.” Sonra kalan enerjimle doğruldum ve hızlandım ardından adama yetiştim. Adamla birlikte koşmaya başladık. 8 km’ye kadar beraber koştuk, açıkçası bu beni toparladı ama yarışın son km’lerine girerken daha evvel duyduğum ve birkaç kez tanık olduğum bir olayı bir kez daha yaşadım. Son 1-2 km kala koşucular hızlanıyor. Beraber koştuğumuz adam ve hemen önümüzdeki grup son 2 km kala hızlandılar, buna ben de karşılık vermek istedim ancak enerjim kalmamıştı. O yüzden yavaş yavaş önümdeki gruptan da koptum. Son 1 km kala son bir güç geldi kendi kendime “hadi Serhan, son 1 km hızlan artık, ne varsa ver” dedim ve hızlandım. Son 1 km kala yine 4:00-4:10 pace’lere indim ve 10 km’yi yaklaşık 42 dakikada tamamlandım. Ancak bir anda anlam veremediğim bir şey olmuştu. Kendi kendime “Bitiş çizgisi nerede? Bu yarış neden bitmedi?” diye sorduğumu hatırlıyorum. Sonra durumu anlamaya çalışırken tempomu iyice düşürdüm ve bitiş çizgisini uzakta gördüm. O sırada Adana’ya beraber geldiğim Reyhan ve kızı Lara’ya rastladım. Lara’nın uzaktan zıpladığını görünce koşu şeridimin yanına geçip ona “çak” dedim ve çaktık.

Yarış öncesi mutlaka parkuru incelemek gerektiğini bu yarışta anlamış oldum. Yarışın 10 km'den 700 metre daha fazla olduğunu bilseydim, şaşkınlıktan yavaşlamaz, daha iyi bir dereceyle bitirebilirdim. İşte Adana Yarı Maratonu'nun websitesinden aldığım parkur tarifi. 

Finişte hırs yapan tuhaf rakip

O sırada emin adımlarla artık finişe doğru koşarken son bir şey daha oldu. Bir anda arkamdan nefes nefese koşan birinin gittikçe hızlanan adımlarını duymaya başladım. Arkadan biri beni geçmek için çok ciddi kastırıyordu. Ben de son 20-30 metre kala içimde kalan son patlayıcı gücü kullanarak bir anda hızlandım ve bu arkadaşın önünde yarışı tamamlamış oldum. Büyük bir hırsla beni geçmek için elinden gelen tüm çabayı sarf eden bu arkadaş, arkamda kalınca “H…r be” diye bağırarak küfür etti. Çizgiyi geçtikten sonra küfürü duyup arkamda kim olduğuna baktım. Yaşça benden daha genç ve belli ki sürekli spor yapan bir koşucu olduğunu gördüm. Normalde sporcu ahlakı gereği küfür etmemesi gerektiğini düşündüğümden onaylamadığımı göstermek için kafamı iki yana salladım ve ilerledim. Daha sonra derecelere baktığımda bu küfreden koşucunun benden 10 yaş küçük Rundemental koşu grubundan biri olduğunu da görmüş oldum. Koşuyu 2 salise önünde tamamlamıştım. Umarım bu arkadaş, gerekli dersleri kendi adına çıkarmıştır.

Bu arada koşu derecelerine http://www.departiming.com/attachments/403/10km_-_Overall.pdf linkinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca koşunun hemen ardından çektiğimiz kareleri aşağıda paylaşıyorum:



Nazik soruya saldırgan cevap

Koşudan sonra hemen çantamı almaya gittim, su içtim ve ardından Reyhan’la Lara’yı buldum. Lara’yı parka götürdük. O parkta oyun oynarken ben de koşu sonrası rejenerasyon için hafif tempoyla koşumu 15 dakika boyunca yaptım. Genel sıralamada 46. olmuştum. Peki 45-50 yaş arası kategoride kaçıncıydım? Bunu öğrenmek için organizasyon ekibinin olduğu yere gittim. Bana koşu sürelerini tutan ekibin finiş çizgisinin olduğu yerde bulunan beyaz bir minibüsün içinde olduğunu söylediler. Ben de bunun üzerine beyaz minibüsün oraya, timing'i tutan resmi heyetin yanına gittim. “10k'da yaş kategorisi var mı?” diye sordum. Aralarında yaşlıca bir adam benimle azarlar gibi konuştu ve şunu dedi: "Kardeşim, bu yarışın adı üzerinde, Adana Yarı Maratonu. Bu 10K'nın hiç olmaması gerekiyordu, herkese ödül ve madalya dağıtırsak kaynaklarımızı boşa harcamış oluruz" dedi. Ben de ona “o zaman 10k kategorisi hiç koymasaydınız, koyuyorsanız adam gibi organize edin, hepsinde yaş kategorisi koyun, birinde koyup diğerinde koymazsanız olmaz, bu organizasyon bozukluğuna işaret eder" dedim. Adam daha da sinirlendi. Diğerleri araya girdi. Sonra oradan uzaklaştım.

Böyle keyifli bir yarışta bu gerginlik niye, pek anlam veremedim. Normalde tarzım değildir ama adam gayet kibar sorduğum bir soruya son derece saldırgan bir şekilde cevap verince ben de ona gerekli ayarı vermiş oldum. Kendi defolarını yüzüne vurunca açığını kapatmak için böyle saldırganlaştığını düşünüyorum. Her neyse, bu konuyu çok kafama takmamam gerektiğini kendi kendime telkin edip bizimkileri tekrar bulmaya gittim. Bulduktan sonra hep beraber otele dönüş yaptık.

Erken uçakla dönme şansımız

Duş alma, hazırlıklar ve valizleri toparlama faslından sonra bir sonraki durağımız meşhur kebapçı Mesut’a Istrunbul koşu grubundan Levent’in tavsiyesi üzerine gittik. Tam bir kebap ziyafeti çektikten sonra Otelimize geri döndük, bir süre lobide vakit geçirip ardından havalimanının yolunu tuttuk.

18.15 uçağıyla geri dönecekken o gün şansımıza 16.55 uçağında yer bulduk. 16.55’e geç kalmış olmamıza rağmen uçak 1 saat rötarlı gelmişti ve kontuarda “16.55 uçağında yer var mı?”  diye sorunca “Çok şanslısınız, 4 kişilik yer kaldı, buraya yerinizi yapayım mı?” dediler. Hiç düşünmeden “evet yapalım” dedim. Hem İstanbul’a erken varmak istiyorduk hem de Fenerbahçe-Galatasaray maçının hiç değilse 2. yarısına yetişmek istiyordum. Uçağın en arkasında seyahat etmemizi umursamadan erken saatte İstanbul’a inip maçın ilk yarısının son dakikalarına yetişmiş oldum. Bu maçı üstün bir oyunla 3-0 gibi gayet net ve temiz bir skorla kazanan Galatasaray harika geçen bir günümüzü taçlandırmış oldu.

Adana seyahati her anlamda uğurlu gelmişti.

 

Bonus: Farklı Adana ortamından size bir örnek vermek isterim. Koşu sırasında koşuculara ciğer şiş ve dürüm ikram eden esnafı başka bir yerde bulamazsınız (gerçi Gaziantep, Hatay gibi güzide illerimiz de bu potansiyeli taşıyor, yemek ikramı ve misafirperverlik konusunda memleketin her yeri muhteşem). İşte Adana Yarı Maratonu'ndan renkli görüntüler: Instagram'da Selim Ağaçdalı: “#Adana işi koşu maratonu… Başka şehirde yaşayamam

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için